Lupin'de Ara

ricam var

Arkadaşlar lütfen okurken yorum da yapar mısınız (anonim de yapabilirsiniz) ağladığınızı okumaya ihtiyacım var

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm

Yeni danmei!! Kötü Adam Olarak Nasıl Hayatta Kalınır - 67. bölüm yüklendi.

Bölüm 104-106 (22-24)

 104 - Ek 22


   Yu Xian-er bir şeyler olduğunu açıkça anlamıştı.


   Yutkundu ve odanın köşesine çekildi. "Kahraman Zhao, kızmanıza gerek yok..."


   Alay edercesine sırıttı Zhao Jiangui.


   Yu Xian-er: "Bu sadece boş bir eğlence..."


   Zhao Jiangui: "Eğlence mi?"


   Yu Xian-er: "Ve... ve biraz da para kazanma aracı..."


   Zhao Jiangui: "..."


   Yu Xian-er: “Oradaki bir numaralı kılıç ustası ve büyük şeytan kesinlikle siz ve Mezhep Efendisi Ji değilsiniz!”


   Zhao Jiangui: "..."


   Zhao Jiangui sessizce kılıcını çekti.


   Yu Xian-er, Zhao Jiangui'nin kılıcını çektiğini görünce korkuyla geriye sıçrayıp çığlık attı. “Artık yazmayacağım, artık yazmayacağım! Bir daha asla yazmayacağım!"


   Zhao Jiangui: "Kendine neden o ismi verdin?"


   Yu Xian-er şaşırdı. “İsim mi?”


   "Camia İttifakından HAHAHA." dedi Zhao Jiangui dişlerini sıkarak.


   Yu Xian-er: "..."


   Yu Xian-er ileri atıldı ve ciddiyetle Zhao Jiangui’nin elini tuttu.


   "Kahraman Zhao!” diye bağırdı. “Benim... bedenim Cao kampında olsa da yüreğim Han! Bedenim karanlıkta belki ama kalbim aydınlığa dönük!”


   Zhao Jiangui: "..."



105 - Ek 23


   Zhao Jiangui erdemli yolun bir kahramanı olarak, bu mesele yüzünden Yu Xian-er'i kesinlikle öldüremeyeceğini biliyordu.


   Yu Xian-er’in dişlerini sıkarak bir daha asla böyle iğrenç şeyler yazmayacağına dair yemin ettiğini gördükten sonra Zhao Jiangui’nin öfkesini yutmaktan başka yapabileği bir şey yoktu. Yu Xian-er'i yazılı bir ifade vermeye zorladı, sonra gidip işleri yoluna koymak için Ji Han'ı aramaya karar verdi.


   Ancak Yu Xian-er acınası bir şekilde cübbesinin eteğini kavradı.


   "Kahraman Zhao, bana söz verin!" Yu Xian-er gözyaşlarına boğulmuştu. "Bunu mezhep efendisine söylememelisiniz!"


   Zhao Jiangui: “...”


   Ji Han'a bu meseleyi anlatmazsa Yenilmezler İttifakı'nı şüphelerden nasıl arındırabilirdi?


   Yu Xian-er: “Mezhep efendisine söylerseniz biz aşk böceklerini kesinlikle ayıracaktır.”


   Zhao Jiangui: “...”


   Yu Xian-er: “Önce Xiao-Wei'yi öldürür.”


   Zhao Jiangui: “...”


   Yu Xian-er: “Ve sonra beni öldürür.”


   Yu Xian-er: “Ühühühüü ne acı dolu böcekleriz biz.”


   Zhao Jiangui: “...Söz veriyorum.”


   Kendisinin fazla yufka yürekli olduğunu düşünüyordu. Yu Xian-er iki ağlamıştı ve hemen söz vermişti. Şimdi Ji Han’a açıklaması zor olacaktı.


   Kendini hazırlayarak Ji Han'ın odasına yürüdü. Tam kapıyı çalacakken büyük hizmetçinin son derece garip bir tavırla odanın dışında durduğunu ve ona özür dileyen bir bakış attığını gördü.


   “Kahraman Zhao, başınıza bela açtım.” dedi sessizce. “O kitabın benim üzerimde bulunduğunu mezhep efendisine söylememelisiniz.”


   Zhao Jiangui: “…”


   Zhao Jiangui derin bir nefes aldı, sonra Ji Han'ın kapısını iterek açtı.


   Ji Han içeride Wei Qi ile konuşuyordu, belli ki öfkesi hâlâ dinmemişti. Zhao Jiangui içeri girdiği anda Ji Han'ın bir çaydanlığı ona acımasızca fırlattığını gördü. Muhtemelen Ji Han geldiğini duymuştu. Hızla savuşturmaya kalkışacakken birden bunun Ji Han'ı daha da öfkelendirebileceğini düşündü, bu yüzden olduğu yerde kalarak darbeyi yedi.


   Ji Han çok fazla güç kullanmış olmasına rağmen darbe gerçekten acıtmadı. Ji Han şaşırmıştı, az önce olduğu kadar sinirli değildi. Dişlerini sıkarak gözlerini kıstı. "Zatım seni hiç çağırmadı. Ne diye geldin?"


   Zhao Jiangui, “Senden özür dilemeye geldim.” dedi.


   “Özür dilemek mi?" Ji Han soğuk bir şekilde güldü. “Sen ne yaptın ki?”


   Zhao Jiangui: “...”


   Ji Han öfkeyle bir fincanı yere çarptı. "Burada hata yapan senin, camiadaki, erdemli, yolun!”


   Wei Qi'nin kenarda oturup gözünü kırpmadan çay içtiğini gördü. Belli ki her şeyi biliyor ancak Zhao Jiangui adına konuşmak için ayağa kalmıyordu. Sadece ikisinin kavgasını izlerken gülümsüyordu.


   Zhao Jiangui: “...”


   Zhao Jiangui artık başka nasıl açıklayabileceğini bilmiyordu.


   "Zatım mantıksız bir insan değil." dedi Ji Han. "O kitap sana Yenilmezler İttifakı tarafından verilmemiş olsa bile neden böyle şeylere bakıyorsun??"


   Zhao Jiangui konuşamadı. "Ben..."


   Bunu nasıl açıklayacaktı?!


   Eğer açıklarsa kaçınılmaz olarak büyük hizmetçiyi ve Yu Xian-er'i de bu işe bulaştıracaktı ama çoktan onları ele vermeyeceğine dair onlara söz vermişti.


   Yapabileceği tek şey kalbini katılaştırmak, dişlerini sıkmak ve özür dilemekti. 


   “Bunların hepsi benim hatam." dedi Zhao Jiangui. “Bunun yanlış olduğunu artık biliyorum.”


   Ji Han ona soğuk bir şekilde baktı.


   “Zhao Jiangui." dedi Ji Han. “İlişkimiz hakkında bir yanlış anlaman mı var?” 


   Zhao Jiangui şaşırdı. "Ben..."


   "Aklındaki her neyse zatım sana o fikrin yanlış olduğunu söyleyecek.” dedi Ji Han ağır ağır. “Seninle benim asla böyle bir ilişkimiz olmayacak."


   Zhao Jiangui: “...”


   Zhao Jiangui başını eğdi, kendini biraz üzgün hissetmekten alamadı. "Tamam."


   Ji Han büyük hizmetçiyi çağırdı ve ondan Zhao Jiangui'yi götürmesini istedi.


   Büyük hizmetçi ile birlikte ayrılmak için döndü. Odanın kapısına vardığında aniden Ji Han'ın tekrar bir şeyler söylediğini duydu.


   “Gelecekte bir daha bu konudan bahseden birini duyarsam..." dedi Ji Han keyifsizce. “Kaslarını biçer, kemiklerini kırar, diri diri derisini yüzerim!”



106 - Ek 24


   Zhao Jiangui başını kederle eğdi, tarifsiz bir hayal kırıklığıyla hizmetçiyi takip etti.


   Neden bu kadar kötü bir ruh hali içinde olduğunu anlamıyordu. Biraz yürüdükten sonra hizmetçi aniden arkasını döndü ve gözlerinde yaşlarla elini tuttu.


   "Kahraman Zhao, bizi korumak için böylesine büyük bir fedakarlık yapacağınızı beklemiyordum." Hizmetçi çok duygulanmıştı. “Bu iyiliğin karşılığını ödeyemem.”


   Zhao Jiangui: “...”


   Zhao Jiangui içini çekti. Tam konuşacaktı ki Wei Qi'nin de dışarı çıktığını gördü.


   O muhafızın Ji Han'ın erdemli yola saldırmak için Wei Qi'yi çağırdığını söylediğini düşününce Wei Qi’ye neler olduğunu sormak istemekten kendini alamadı. Ancak o daha ağzını bile açamadan Wei Qi kendi isteğiyle açıklama yaptı.


   “Kahraman Zhao, mezhep efendisinin az önce söylediklerini ciddiye almanıza gerek yok." dedi Wei Qi gülümseyerek. “O sadece diğer insanların dedikodu yaymasına dayanamayan utangaç bir genç.” 


   Zhao Jiangui şaşırmıştı. "Ne demek istiyorsun Salon Efendisi Wei?"


   Wei Qi: "Mezhep efendisinin sözleri biraz ağırdı ama içten içe hiç öyle düşünmüyor."


   "İnanın bana Kahraman Zhao! Mezhep efendisi sizden hâlâ hoşlanıyor!" Hizmetçi de başını sallamadan duramadı. "Endişelenmeyin! Mezhep efendisinin sevgisini geri kazanmanıza kesinlikle yardımcı olacağız!"


   Zhao Jiangui: "..."

Sonraki Bölüm