110 - Ek 28
Kıdemli Sun ve Kıdemli Yu avludan çıktılar. Etrafta kimsenin olmadığını gördüklerinde Kıdemli Yu tekrar mırıldanmaya başlamaktan kendini alamadı. "Kıdemli Sun, mezhep efendisi hediyeyi reddetti. Ne yapmalıyız?"
"Erkekler işte." Kıdemli Sun sakalını sıvazlayarak sırıttı. "İstisnasız hepsi onurunu kurtarmak için boş sözler ediyorlar."
Kıdemli Yu'nun kafası karışmıştı.
"Orada çok fazla insan vardı. Eğer mezhep efendisi hediyeyi kabul etseydi bu, bir numaralı kılıç ustasına hayran olduğunu ancak istediğini elde edemediğini itiraf etmekle aynı şey olmaz mıydı?” dedi Kıdemli Sun. “O bir mezhep efendisi! Bu çok aşağılayıcı olurdu!"
Kıdemli Yu şimdi belli belirsiz anlıyor gibiydi.
Kıdemli Sun: "Bu tür bir şey gizlice kabul edilmeli."
Kıdemli Yu: "Yani diyorsun ki..."
Kıdemli Sun: "Mezhep efendisi yorgun olduğunu söylememiş miydi? Bu bir ipucuydu!"
Kıdemli Yu bir şeyin farkına vardı.
"Anladım Kıdemli Sun!" Kıdemli Yu heyecanla Kıdemli Sun'ın elini tuttu. “Güzelliği yıkatıp mezhep efendisinin yatağına göndereceğim!”
111 - Ek 29
Zhao Jiangui artık Ji Han'ın hizmetçisiydi ve Ji Han mutsuz olduğunda ona eziyet etmesinin tam olarak yüzlerce yolunu bulurdu.
Ji Han Zhao Jiangui'ye çay getirmesini emredip durdu. Güç bela akşam olmuştu. Zhao Jiangui Ji Han'ın onu iyi bir gösteri izlemeye davet ettiğini hatırladı. O bunu nasıl soracağını düşünürken Ji Han'ın onu yanına çağırdığını gördü. Öfkesi henüz dinmemiş olsa da biraz sakin görünüyordu. “Zhao Jiangui, zatımla gezmeye çıkar mısın?"
Zhao Jiangui hemen kabul etti.
Aslında Zhao Jiangui bunu zaten tahmin etmişti. Ji Han, 'kaplanların dağa dönmesine izin vermek' demişti, yani Shi Ge ve Xu Jingying'in gitmesine izin veriyormuş gibi yapacaktı. Mezhepten kaçtıktan sonra Küçük Kargalar’ın başını bulmaya gideceklerdi muhtemelen. Onları takip ettikleri sürece başlarının kim olduğunu öğreneceklerdi.
İşte bu yüzden Zhao Jiangui ve Ji Han siyah kıyafetlerini giyerek zindanın dışındaki gizli alana gittiler. Zhao Jiangui’nin hâlâ bazı şüpheleri vardı, sormadan edemedi: "Küçük Kargalar’ın başını bulmaya gideceklerinden nasıl emin olabiliyorsun?"
Ji Han: "Emin değilim."
Zhao Jiangui: "O zaman..."
Ji Han: “Yine de Küçük Kargalar’ın başı kesinlikle onlara gelecektir.”
Küçük Kargalar’ın kurallarına göre görevlerinde başarısız olanlar ölüme mahkumdu. Shi Ge ve Xu Jingying, Ji Han'ı öldürmeyi başaramamış sonra da yakalanmışlardı; şeytani mezhepten kaçmayı başarabilseler bile Küçük Kargalar’ın takibinden kurtulamayacaklardı. Ölüm kaderlerine yazılmıştı.
“Küçük Kargalar’ın üç büyük ustası da burada yenilgiye uğradı. Tahminimce liderlerinin kullanacak başka adamı kalmadı.” dedi Ji Han. “Beni hâlâ öldürmek istiyorlarsa bunu sadece kendisi yapabilir."
Küçük Kargalar’ın başının dövüş sanatları, Zhao Jiangui'nin de daha önce duyduğu bir şeydi.
Küçük Kargalar bir zamanlar Batı Bölgeleri'nden zengin bir tüccarı öldürme işini kabul etmişti, ancak bu konuda haber yarı yolda yayılmış ve söz konusu tüccar dövüş sanatları aleminin ilk onundaki birkaç uzmanına onu koruması için yüklü para ödemişti. O zamanlar Xu Jingying henüz Emei'ye ihanet etmemişti ve Bastonlu Sun henüz Küçük Kargalar’a katılmamıştı. Üç büyük uzmandan sadece Shi Ge Küçük Kargalar’daydı. Liderleri göreve kendisi çıkmış ve sonra işini tamamlamıştı.
Zhao Jiangui olaydan sonra bu uzmanlarla buluşmuş ve onlara Küçük Kargalar’ın başının becerisi hakkında sorular sormuştu. Hepsi onun nadir görülen bir uzman olduğunu, dövüş sanatlarının tuhaf olduğunu ve başa çıkılmasının kolay olmadığını söylemişti.
Şimdi Küçük Kargalar’ın üç büyük ustası engellendiğine göre Ji Han'a suikast düzenleme görevini tamamlamak için bizzat harekete geçmesi gayet doğaldı.
“Öleceklerini çok iyi biliyorlar aslında ama herkes ölümden korkmuyor değil.” dedi Ji Han. “Shi soyadlı suikastçı belli ki yaşamayı çok istiyor.”
Zhao Jiangui şaşkına döndü. “Yoksa sen onunla…”
Ji Han başını salladı.
"Onunla bir anlaşma yaptım.” dedi. "Onların gitmesine izin vereceğim ve o beni Küçük Kargalar’ın başına götürecek."
Zhao Jiangui, “Ve sonra onu koruyacak mısın?” diye sordu.
Ji Han cevap vermedi.
Sadece aniden vücudunu indirdi. Alev alev gözlerle zindanın çıkışına bakarken baktı.
“Dışarı çıkıyorlar."
112 - Ek 30
Ji Han’ın bugünkü planı için o ikisinin sorgusu birkaç ay ertelenmişti; böylece yaraları iyileşebilecekti. Buna rağmen yaraları hâlâ hafif değildi, gizli geçitten çıkmak için birbirlerine yardım etmek zorundalardı. Birkaç kez soluk soluğa kaldıktan sonra Xu Jingying aniden sordu: “Burada gizli bir geçit olduğunu nereden biliyorsun?"
Shi Ge ona göz kırptı. "Malum kişinin şeytani mezhebin arazisini avucunun içi gibi bildiğini biliyor muydun?"
Xu Jingying kaşlarını kaldırdı. "O zamanlar patronla konuşmuş gibiydi."
"Sadece bu değil, şeytani mezhebe sızdığımızda onun hazırladığı yolu kullandık." dedi Shi Ge gülümseyerek. "Patronla olan ilişkim sayesinde bu haritayı elde etmek o kadar da zor değil.”
Xu Jingying gözlerini devirmekten kendini alamadı. "Kahrolası kesik kollu."
Zhao Jiangui şaşkına dönmüştü. Elinde olmadan yanındaki Ji Han'a baktı.
Shi Ge ve Xu Jingying arasındaki konuşmaya bakılırsa Shi Ge'nin Küçük Kargalar’ın başı ile yakın bir ilişkisi olduğu anlaşılıyordu. Eğer gerçekten öyleyse Küçük Kargalar’ın başı sırf suikastında başarısız olduğu için onu öldürecek miydi gerçekten? Ji Han'ın planında büyük bir açık olduğunu hissediyordu ancak Shi Ge ve Xu Jingying şu anda onlara oldukça yakın olduğundan ses çıkarmaya cesaret edemedi, söylediklerini fark etmiş olması umuduyla Ji Han'ın eline dokunmak zorunda kaldı.
Ji Han telaşlı görünmüyordu, bunun yerine onu rahatlatmak istercesine başını salladı.
Dikkatini geri çekmekten başka seçeneği olmayan Zhao Jiangui ikisi arasındaki diyaloğu düşündüğünde bir şey daha fark etti: Shi Ge malum kişinin şeytani mezhebin arazisini avucunun içi gibi bildiğini söylemişti, malum kişi kimdi? Hangi kişi? Küçük Kargalar’ı Yin Buhuo ve Ji Han'ı öldürmesi için kiralayan perde arkasındaki kişiden bahsediyor olabilir miydi?
Şeytani mezhebin arazisini bu kadar iyi biliyorsa bu kişinin şeytani mezheple önemli bir bağlantısı var demekti. Muhtemelen şeytani mezhebin bir mensubuydu.
Shi Ge ve Xu Jingying tekrar hareket etmeye başladılar. Şeytani mezhebin gizli geçidinden el yordamıyla ilerleyip muhafızlardan sakınarak kaçmaya çalıştılar. Zhao Jiangui ile Ji Han onları yakından takip etti; hafiflik becerileri oldukça yüksekti, bu yüzden fark edilmekten hiç endişe etmiyorlardı. Şeytani mezhepten tamamen çıktıktan sonra Shi Ge ve Xu Jingying sanki dinlenmek ister gibi durdu.
Zhao Jiangui bu fırsatı Ji Han'a az önce fark ettiği şeyi açıklamak için kullandı. Ji Han sessizce onu dinledi, fakat yalnızca şunu söyledi: “Bu doğruysa Küçük Kargalar’ın başı buraya kesinlikle gelecektir.”
Zhao Jiangui kaşlarını çattı. "Bunun ters tepmesinden korkmuyor musun?"
Ji Han cevap vermek üzereyken Shi Ge ve Xu Jingying tekrar hareket etmek için ayağa kalktılar, bu yüzden susup takip etmek için döndü. Zhao Jiangui de onu takip etmek zorunda kaldı.
Gece neredeyse sona ermek üzereyken ve gökyüzü belli belirsiz aydınlanırken Shi Ge ve Xu Jingying sonunda yoğun bir ormana vardıklarında tekrar durdular.
Onları bekleyen biri vardı.
Bu, siyah bir pelerine sarınmış, insanların yüzünü görememesi için kendini sıkıca saklamış, yaklaşık otuz yaşlarında genç bir adamdı.
Uzun zamandır orada bekliyor gibiydi. Shi Ge ve Xu Jingying’in geldiğini görünce sadece döndü ve kayıtsızca, “Haberi aldığımdan beri burada bekliyorum ama siz ikiniz geç geldiniz." dedi.
Xu Jingying hayrete düşmekten kendini alamadı. Shi Ge'ye baktı. "Patronla ne zaman iletişime geçtin?"
Tahminleri kesinlikle doğruydu, Küçük Kargalar’ın başı gerçekten de bizzat gelmişti.
Shi Ge kuru bir kahkaha attı. “Ben…”
Konuşacak zamanı bulamadan Küçük Kargalar’ın başı elini kaldırdı.
“Saldırın.” dedi soğuk bir sesle. “Ji Han'ı öldürün.”
Zhao Jiangui irkilmekten kendini alamadı. Çevresine baktığında sık ormanın karanlığında gizlenmiş birçok Küçük Kargalar mensubu gördü.
Geçimlerini sağlamak için suikastlara güvendiklerinden gizlenme teknikleri olağanüstüydü. Zhao Jiangui burada saklanan kimseyi fark etmemişti. Bu tahminini de doğruluyordu, Shi Ge'nin onlara yardım etmek gibi bir niyeti yoktu. Bu fırsatı sadece Ji Han'ı mezhepten çıkarmak için kullanmak istemişti.
Zhao Jiangui gerilmeden edemedi. Yan tarafına baktığında Ji Han'ın oldukça sakin olduğunu, hatta biraz heyecanlı ve sabırsız göründüğünü fark etti. Ona fısıldadı:
“Dünyanın en iyi iki kılıç ustası buradayken sadece gölgelerde saklanabilen bu küçük haydutlardan gerçekten korkmamız mı gerekiyor?"
Zhao Jiangui kaşlarını çattı. "Kibirli olma."
"Kibir mi?” dedi Ji Han. “Eğer birisi bunu karşılayacak güce sahipse buna kibir denemez.”
Kendisine en yakın olan Küçük Kargalar suikastçısına sessizce baktı. Elini yavaşça belindeki kının üzerine bastırdı. “Tevazu göstermek denir.”