Lupin'de Ara

ricam var

Arkadaşlar lütfen okurken yorum da yapar mısınız (anonim de yapabilirsiniz) ağladığınızı okumaya ihtiyacım var

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm

Yeni danmei!! Kötü Adam Olarak Nasıl Hayatta Kalınır - 72. bölüm yüklendi.

Bölüm 60-62

 60


   Zhao Jiangui, Ji Han'ın kendisini böyle bir yere getirmesini beklemiyordu.


   Önündeki birkaç kat raf şeytani mezhebin tüm efendilerinin anıt tabletleriyle doluydu ve ortalarına da bir buhurdanlık yerleştirilmişti. Oda loş bir şekilde aydınlatılmıştı. Etrafta dumanlar süzülüyordu.


   Zhao Jiangui şu anda ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu, bu yüzden sadece susup Ji Han'ın konuşmasını bekledi.


   Ji Han gözlerini kaldırıp raflara baktı. Birdenbire, “Babam da orada.” dedi.


   Zhao Jiangui, “Beni neden buraya getirdin?” diye sordu.


   “Sebebi yok.” dedi Ji Han. “Sadece birkaç gündür buraya gelip tütsü yakmadığımı hatırlayıverdim.”


   Gerçekten de bir tütsü çubuğu yaktı. Tabletlere doğru yürüdü ve üç kez saygıyla eğildi.


   Zhao Jiangui bu sahnenin gerçekten biraz garip olduğunu hissetti. Ölülere saygı gösterilmesi gerekse de bu insanlar şeytani mezhebin mensuplarıydı ve onlara asla boyun eğmeyecekti. Şeytani mezhebin eski efendileri Ji Han kadar şefkatli ve müsamahakar değillerdi. O sadece dişlerini gösterip tıslayan, bağırıp çağıran bir kedi yavrusu gibiydi.


   Neyse ki Ji Han'ın ona bunu yaptırmaya niyeti yoktu.


   Orada birkaç dakika sessizce durduktan sonra aniden konuştu.


   “Bu ataların yarısı erdemlilerin ellerinde öldü.” Zhao Jiangui'nin yanlış anlayacağından endişelenmiş gibi görünerek ekledi: “Ben mantıksız biri değilim. Erdemli okuldan birçok insanın da benim mezhebimdeki insanlar tarafından öldürüldüğünü biliyorum.”


   Zhao Jiangui, “Anlıyorum.” dedi.


   Eski çağlardan beri iyi ve kötü birbirini benimsememişti. Bu binlerce yıldır değişmeyen bir gerçekti.


   Ji Han, “Ben çok gençken babam bana bir söz öğretmişti.” dedi.


   Zhao Jiangui, “Ne sözü?” diye sordu.


   Ji Han dedi ki: “Dövüş sanatları alemindeki insanlar hayatlarına yön veremezler.”


   Zhao Jiangui bu sözü duymuştu elbette.


   Doğrusu bu cümleyi kaç kişiden duyduğunu da unutmuştu.


   Dövüş sanatları aleminde özgürlük yoktu.


   Zhao Jiangui, Ji Han'ın bunu söylemekteki amacının muhtemelen daha sonra Yenilmezler İttifakı'na karşı çevirdiği entrikaların yalnızca şeytani mezhebin efendisi olarak kimliğinden kaynaklandığını ve bu eylemlerin yapmak istediği şeyler olmadığını Zhao Jiangui'nin anlayacağını ummak olduğunu düşündü.


   Zhao Jiangui kendi sözlerinin çok yavan olduğunu hissetti. Kendisi ne yapmış olursa olsun hiçbiri bu sözün zincirlerini kırabilmiş değildi. Ne cevap vereceğini bilemedi bir süre. Düşündükten sonra yalnızca sıkıcı bir cümle kurdu. “Kaderini kendin yazmalısın.”


   Ji Han da ona karşılık olarak, “Hayatın boyunca senin isteksizce yaptığın tek bir şey bile yok mu?” diye sordu.


   Zhao Jiangui hiçbir şey söyleyemedi.


   “Eğer bu doğruysa seni kıskanırım.” dedi Ji Han. “Benim hayatım hiçbir zaman bana ait olmadı.” 


   Zhao Jiangui, “Neden böyle söylüyorsun?” diye sordu.


   Ancak Ji Han çoktan başını çevirmişti. “Hadi. Wei Qi'yi görmeye gidelim.”



61


   İkisi atalar salonundan çıkıp Wei Qi'nin kaldığı misafir odasına doğru yürürken Zhao Jiangui Ji Han'ın oldukça kötü göründüğünü hissetti. Fakat ne söyleyeceğini bilmiyordu. Avlunun dışına neredeyse vardıklarında Zhao Jiangui aniden bir şeyi kavrayarak bilinçsizce Ji Han'ın kolunu yakaladı.


   Ji Han ona baktı, biraz şaşkın görünüyordu. “Ne oldu?"


   Zhao Jiangui: "Bu beni ailenle tanıştırmak için mi götürdüğün anlamına geliyor?"


   Ji Han: "...Neler düşünüyorsun?"


   Zhao Jiangui çok duygulandı. "Merak etme. Seni asla hayal kırıklığına uğratmayacağım."


   Ji Han çaresizdi. "Sen…"


   Zhao Jiangui: “Biliyorum, hastayım.”


   Ji Han: “Biliyorsan…”


   Zhao Jiangui tatlı bir sesle, “Gönlüm yaralı.” dedi.


   Ji Han: “...”



62


   Ji Han ona duygusuz bir suratla baktı.


   Zhao Jiangui son birkaç gündür kurtulamadığı mutsuzluk düğümünün artık çözüldüğünü hissetti. Çabuk adımlarla avluya yürüdü. Ruh hali çok iyiydi. Odanın kapısının aralık olduğunu görünce hızla itti.


   Odanın içindeki ışık loştu. Wei Qi'ye sesleneceği o anda Wei Qi’nin bir başkasını masaya sıkıştırdığını gördü. O kişinin kıyafetleri ve saçları dağılmış, beyaz ve ince omzu açılmıştı. Bir eli masayı kavrarken Wei Qi onu kollarının arasına kenetlemiş, hızlı ve düzensiz soluğuyla kulağını ısırırken bir şeyler fısıldıyordu. Zhao Jiangui bir an duraksadı, aceleyle kapıyı kapatarak birkaç adım atıp arkasını döndü.


   Ji Han ona soğuk soğuk bakıyordu.


   Ji Han az önce onun alaylarına maruz kalmıştı, şu anda öfkeden kuduruyordu. Kayıtsız bir yüzle, “Kapıyı neden kapattın?” diye sordu.


   Zhao Jiangui utançla fısıldadı: “Biz şimdi gitsek daha iyi…”


   Ji Han soğuk soğuk homurdandı. “Burada zatımın göremeyeceği bir şey mi var?”


   Zhao Jiangui: “Hayır…”


   Ji Han: “O zaman ne diye beni durduruyorsun?”


   Ardından Ji Han kapıyı tekmeleyerek açmıştı bile.


   Zhao Jiangui: “...”


   Odanın içindeki ikisi irkilmişe benziyordu. Ji Han loş ışık altında onların ne yaptıklarını görmedi. Wei Qi’ye sertçe seslendi. Sonra tanımadığı birisinin çözülmüş kıyafetlerini çekiştirdiğini gördü. Ancak o zaman bir farkındalığa vardı, kapıyı sertçe kapattı, arkasını dönüp gitti.


   Zhao Jiangui çok utanmış hissederek ona yetişti. “Sen…”


   Ji Han öfkeyle, “Beni durdurmadın!” dedi.


   Zhao Jiangui mağduriyetle, “Denedim ya…” dedi.


   Ji Han: “Ciddiyetle denemedin!”


   Zhao Jiangui daha da mağdur hissediyordu. “Ya nasıl durdurmamı isterdin?..”


   Bu cümlenin ardından birden Ji Han'ın asık suratlı olmasına rağmen yüzünün hafifçe kızarmış gibi göründüğünü de fark etti.


   Ji Han: “İçeri girmemi engellemek için beni çekmeliydin!”


   Zhao Jiangui: “...”


   İkili bir süre avlunun dışında durdu. Wei Qi henüz dışarı çıkmamıştı. Ji Han aniden tüm merakıyla, fısıldayarak sordu. “Wei Qi o gün sevgilisini getirdiğini söylemişti, bu o kişi olabilir mi?”


   Zhao Jiangui, “Büyük olasılıkla.” dedi.


   Ji Han, “O diğer kişinin kim olduğunu görebildin mi?” diye sordu.


   Zhao Jiangui başını iki yana salladı.


   Odanın loş ışığında, aceleci bakışlarla yalnızca diğerinin beyaz tenini görebilmişti.


   Bunu Ji Han’a söylediğinde Ji Han’ın yüzü tekrar düştü.


   “Neden bu kadar dikkatli bakıyorsun?” Ji Han öfkeyle azarladı. “Utanmaz!”


   Zhao Jiangui: “...”


   Ji Han öfkeliydi. “Çok utanmazsın!”


   Zhao Jiangui: “…”


   Zhao Jiangui birdenbire konuşma isteğini yitirdi.

Sonraki Bölüm