63
Bir süre bekledikten sonra Wei Qi nihayet toparlanarak kasvetli bir yüz ifadesiyle odadan çıktı.
Böyle bir şey sırasında rahatsız edilen kim olursa olsun ruh hali asla çok iyi olmazdı.
Wei Qi önlerine çıktığında Ji Han ve Zhao Jiangui bu sahnenin çok garip olduğunu hissettiler. Ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı.
Üçü bir süre bu şekilde durduktan sonra Ji Han aniden ağzını açtı. “Bugün güneş gerçekten yakıyor ha.”
Zhao Jiangui başını salladı. "Bayağı parlak."
Wei Qi: "..."
Birkaç dakika daha öylece durdular.
Odanın içinden biri dışarı çıktı.
Mavi bir cübbe giyiyordu. Yüzü güzel ve narindi. Beli, küçük bir su yılanı gibi zarafetle kıvrılmıştı.
Onun Wei Qi'nin küçük sevgilisi olduğunu düşünen Ji Han ve Zhao Jiangui gözlerini hemen ona çevirdiler.
Zhao Jiangui kaşlarını çattı.
Bu kişi biraz tanıdık geliyordu. Sanki onu bir yerlerde görmüş gibiydi.
O da Zhao Jiangui'ye baktı ve sevinçle, “Kahraman Zhao,” dedi “burada tekrar karşılaşacağımızı beklemiyordum.”
Ji Han dönüp Zhao Jiangui'ye soğuk soğuk baktı.
Zhao Jiangui şaşırmıştı. “...Sen?”
Yüzünü örtüp çekingen bir sesle konuştu. “Kahraman Zhao, beni nasıl unutursunuz?”
Zhao Jiangui: “...”
Güzel, hatırladı.
Bu, camia kıdemlilerinin kendisine şeytani mezhebin efendisini nasıl baştan çıkaracağını öğretmesi için Qinhuai Kıyıları'ndan özel olarak davet ettikleri popüler fahişe Yu… Yu bilmemne değil miydi?
Adam hâlâ ona bakıyordu. Gözleri sulu sulu olmuştu, kalbi kırgın görünüyordu.
Zhao Jiangui, “Seni hatırlıyorum,” dedi, “adın…”
Adam incinmiş bir sesle, “Hıh,” dedi, “adımı bile hatırlamıyorsunuz Kahraman Zhao. Çok üzüldüm.”
Zhao Jiangui: “Ben…”
Sadece bir kez karşılaşmışlardı. Nasıl bu kadar net hatırlayabilirdi ki?
Ji Han: “…”
Adam devam etti. “Adım Yu Xian-er. Lütfen bir daha unutmayın Kahraman Zhao.”
Zhao Jiangui: “Eee…”
Ji Han acı acı sırıttı.
Wei Qi durumu toparlamak için aceleyle öne çıktı. “Xian-er, mezhep efendisiyle bir şey konuşacağım, içeri gir sen.”
Yu Xian-er ona sevgiyle baktı ve itaatle başını salladı. İnce belini bükerek tekrar içeri girdi.
Zhao Jiangui’nin içi endişeyle doldu. Yu Xian-er’in camia kıdemlileri tarafından davet edildiğini, baştan çıkarma planının bazı iç ayrıntılarını bilmesinin kaçınılmaz olduğunu düşündü. Şu anda mezhebin içindeydi, Wei Qi’nin sevgilisi olmuş gibi görünüyordu. Şeytani mezhebe bir şey açıklar mıydı?..
Wei Qi düz bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı. “Mezhep efendisi, suikastçı meselesi…”
Ji Han aniden Zhao Jiangui'ye homurdandı. “Adam gitti, oraya büyülenmiş gibi bakmana gerek yok.”
Zhao Jiangui: “...”
Wei Qi: “...”
“Qinhuai Kıyıları'nın bir numarasını bile tanımanı beklemiyordum.” dedi Ji Han soğuk bir sesle. “Zatım seni hafife aldı.”
Zhao Jiangui: “...”
Wei Qi önce Ji Han'a sonra da Zhao Jiangui'ye baktı. “Mezhep efendisi,” dedi zayıf bir sesle, “siz konuşun, astınız sizi içeride bekleyecek…”
Bunu söyledikten sonra aceleyle arkasını dönerek uzaklaştı.
Zhao Jiangui çok şaşırmıştı. “Onun Qinhuai'nin bir numarası olduğunu nereden biliyorsun?”
Ji Han kalbindeki öfkeyi zar zor bastırabiliyordu. “Yu Xian-er'ın namı çok yaygın! Onu nasıl bilemem?!”
Zhao Jiangui bir an afalladı, sonra aniden kısık bir sesle mırıldandı. "Anlaşılan sen Qinhuai’nin bir numarasına epey aşinasın..."
Ji Han: “...”
Çok uzakta olmayan bir yerde Wei Qi’nin ayağı eşiğe takıldı, neredeyse düşüyordu.
Zhao Jiangui ise hâlâ bir terslik olduğunu düşünmüyor gibiydi.
“Şu anda suikastçıların meselesini öğrenmek çok daha önemli.” dedi Zhao Jiangui. “İçeri geçelim önce.”
Ji Han: “Heh.”
Zhao Jiangui şaşkındı. “Ne oldu?”
Ji Han soğukça homurdandı, hiçbir şey söylemedi.
Zhao Jiangui: "Hadi, içeri girelim."
Ji Han soğuk bir sesle, “Keyfim kaçtı.” dedi.
Zhao Jiangui ciddiyetle düşündü ve aniden Ji Han'ın elini tuttu.
Ji Han irkildi. Ufak bir mücadeleden sonra Zhao Jiangui’nin tutmasına izin verdi. Fakat somurtmaya devam etti ve konuşmayı reddetti.
Zhao Jiangui: “Yu Xian-er her ne kadar fuhuşa bulaşmış olsa da bu onun elinde olan bir şey değil. İyi bir ailede doğsaydı asla kendini bu kadar aşağılamazdı.”
Ji Han ona soğuk bir şekilde baktı.
Zhao Jiangui: "Wei Qi'nin ondan hoşlanması iyi bir şey."
Ji Han bir yerlerde bir şeylerin ters gittiğini hissetmeye başlamıştı.
"O da seninle benim gibi, anne babasının kanından dünyaya gelmiş bir insan. Sırf bir fahişe olduğu için onu hor görmemelisin. Bu çok aşağılıkça ve yanlış olur. Ne olursa olsun ona saygı göstermeliyiz." Zhao Jiangui tamamen ciddi görünüyordu. "Lafımı dinleyeceğine söz ver."
Ji Han: "..."
…
Ji Han: "Sen hastasın."