71
Gu Jue bir an için afalladı. Dehşet içinde, “Ağabey, nasıl zehirlenmiş olabilirsin?” dedi.
Çok endişeli ve telaşlı görünüyordu. Ne yapacağını bilemez haldeydi. Mo Qingfeng kolunu nazikçe onun omuzlarına doladı ve güven verici bir şekilde fısıldadı. “Endişe etmene gerek yok canım, önce ben bir bakayım.”
Gu Jue kocasının bir doktor olduğunu ancak o zaman hatırlamış gibiydi.
Az önceki paniği ve çaresizliği karşısında yüzünün hafifçe kızarmasına engel olamadı. Mo Qingfeng'in aceleyle Zhao Jiangui'yi eve davet etmesini sağlayarak nabzını ölçüp teşhis koyduktan ve ancak hayati tehlike arz eden bir zehir olmadığını teyit ettikten sonra Gu Jue hafifçe rahat bir nefes aldı.
"Büyük bir sorun değil," dedi Mo Qingfeng. "Panzehiri aldıktan sonra ilacın etkileri en fazla beş gün içinde ortadan kalkacak."
Zhao Jiangui başını salladı. "Teşekkür ederim."
"Aile içinde bu kadar nezakete gerek yok.” Mo Qingfeng güldü. “Anlamadığım tek bir şey var. Dövüş sanatların bu seviyedeyken ağabey, nasıl bu kadar kolay zehirlenebildin?"
Zhao Jiangui, Mo Qingfeng'in onun gizli bir silahla veya başka birinin silahına bulaştırılmış bir zehirle zehirlendiğini düşündüğünü biliyordu. Nasıl açıklayacağını ise bilmiyordu, bu yüzden sustu ve hiçbir şey söylemedi.
Yu Xian-er kenarda oturmuş çay içiyordu, Mo Qingfeng'in bu sorusunu duyduğunda gülmekten kendini alamadı.
Mo Qingfeng onun kim olduğunu bilmiyordu. Sadece ağabeyinin dövüş sanatları aleminden bir arkadaşı olduğunu düşünmüştü. Onu gülerken gördü fakat sormaya utandı.
Çocuk Mo Qingfeng'in hazırladığı reçeteyi alarak ilacı kaynatmaya gitti. Xiao-Lin ona yardım etmek için peşine düştü. Gu Jue nihayet sakinleştiğinde kaşlarını çattı, uzun süre düşündü, daha fazla dayanamayarak sordu: “Ağabey, bir şey soracağım ama bana dürüstçe cevap ver.”
Zhao Jiangui, “Nedir o?” diye sordu.
Gu Jue, “İttifak Lideri’nin büyük öğrencisini gerçekten öldürdün mü?” dedi.
Yenilmezler İttifakı bu konuyu görüşmek üzere Zhao Jiangui'ye yaklaştığında Zhao Jiangui'nin okulunu bu konudan hiç haberdar etmemişlerdi. Bu noktada nereden başlayacağını bilmiyordu. Kız kardeşine şeytani mezhebin efendisini baştan çıkarmak için İttifak Lideri’nin en büyük öğrencisini öldürmüş gibi yapması gerektiğini söylememeliydi.
Üstelik bu tuzak ta en başından başarısızlığa uğramış ve oltaya kendisi takılmıştı. Bunu dile getirmesi çok aşağılayıcı olurdu. Detaylara giremezdi.
Zhao Jiangui yalnızca, “Öldürmedim, bu sadece İttifak Lideri’nin şeytani mezhebe sızmamı sağlaması için bir hileydi.” demekle yetindi.
Gu Jue: “Ba Dağı’nın kahramanı seni o şeytanın peşinden giderken görmüş ağabey. Bu da mı plan dahilindeydi?”
Zhao Jiangui sert bir şekilde, “Evet.” diye cevap verdi.
“Şükürler olsun.” Gu Jue rahat bir nefes aldı. “Hiçbirimiz senin böyle bir şey yapacağına inanmasak da ustamız gece gündüz hep endişe içindeydi.”
Zhao Jiangui, “İçin rahat olsun.” dedi.
Birden Yu Xian-er'in kendisine Doktor Yan konusundan bahsettiğini hatırladı. “Qingfeng, vadinizde Yan soyadlı bir doktor var mı?”
Mo Qingfeng irkildi. “Küçük kardeş Yan’ı mı diyorsun ağabey?”
Yu Xian-er'in anlattıklarını dinlediğinden beri Zhao Jiangui aslında Doktor Yan diye birinin olmadığını bile düşünmüştü. Ancak Mo Qingfeng'in bu şekilde verdiği cevapla tereddüte düşmekten kendini alamadı.
Gu Jue'nin sesinde endişe vardı. “Kardeş Yan'ı gördün mü ağabey? Nerede o?"
Zhao Jiangui daha konuşamadan Yu Xian-er, “Şeytani mezhepte.” demişti bile.
Gu Jue şok olmuştu. “Şeytani mezhep onu yakalamış mı?”
Zhao Jiangui: “Şeytani mezhep tarafından doktor olması için davet edilmiş.”
“İmkânsız!” Mo Qingfeng hayret içindeydi. “Kardeş Yan'ın tek kızı şeytani mezhebin kıdemlilerinin elinde öldü. Shan-er sadece on altı yaşındaydı. Kardeş Yan ne olursa olsun o şeytanları tedavi etmezdi.”
Zhao Jiangui şaşkına dönmüştü.
Doktor Yan sadece yirmili yaşlarının başında görünüyordu. Nasıl on altı yaşında bir kızı olabilirdi?
Zhao Jiangui: “Doktor Yan… senden ne kadar büyük?”
Mo Qingfeng: “Kardeş Yan kırk yaşını geçti. Vadiye geç katıldığı için ona küçük kardeş diyorum.”
Zhao Jiangui: “Genç görünüyor mu?”
Mo Qingfeng başını salladı. “Shan-er öldüğünden beri Kardeş Yan'ın saçları bir gecede ağardı. Sadece kırklarında olmasına rağmen şimdiden altmışlarındaki yaşlı bir adam gibi görünüyor.”
Zhao Jiangui ve Yu Xian-er birbirlerine baktılar. İkisinin de yüzü ağırlaşmıştı.
Gu Jue gözlerini kırpıştırdı. Merakla, “Ağabey, tam olarak neler oluyor?” diye sordu.
Zhao Jiangui tereddütle, “Jue-er, Doktor Yan'ın şu anda nerede olduğunu biliyor musun?” dedi.
“Birkaç ay önce birisi ondan annesinin hastalığını tedavi etmesini istedi. Kardeş Yan vadiden dışarı çıkmayı sevmiyordu, bu yüzden o adam uzun süre kapısının önünde diz çöktü. Ancak o zaman Kardeş Yan onun evlatlığından etkilenerek onunla birlikte vadiden dışarı çıktı.” dedi Mo Qingfeng. “Fakat gideli birkaç ay olmasına rağmen geri dönmedi. Vadideki herkes çok endişeliydi, başına bir şey gelmesinden çok korkuyorlardı."
Zhao Jiangui: “Onu vadiden dışarı davet eden kişi çok genç miydi?”
Mo Qingfeng: “Yirmi yaşından fazla değildi.”
Zhao Jiangui: "Küstah bir bakışı mı vardı?"
Mo Qingfeng düşündü. "Biraz küstahtı. Karşısındaki kim olursa olsun çirkin bir surat takınırdı.”
Zhao Jiangui daha fazla konuşamadı.
Gu Jue devam etti. “Ama tam da küstahlık abidesi olduğu için, yine de annesi için diz çöküp başını eğebildiğinden Kardeş Yan ondan etkilenmişti.”
Zhao Jiangui kederle, “Korkarım başını eğmesi annesi için değildi.” dedi.
Gu Jue şaşkındı. “Eğer annesi için değilse ne içindi?”
Zhao Jiangui: “Güç.”
Wei Qi'nin ne demek istediğini artık anlamıştı.
Aslında Ji Han ve Wei Qi bunu ona uzun zaman önce söylemişlerdi fakat bu zamana kadar hiç fark etmemişti.
Wei Qi'nin tahmini yanlış değilse bu Doktor Yan’ın tıptan anladığı yoktu ve buna rağmen Ji Han onun kalmasına ses etmiyor, hatta tavrına tekrar tekrar tahammül gösteriyordu.
Ve bu Doktor Yan Ji Han'ın yaşlarında genç bir adamdı. Eski mezhep efendisinin hastalığını tedavi etsin diye çok önceden bulunmuş sözde tanrısal doktordu. Ancak tıp bildiği şüpheliydi.
Zhao Jiangui Yu Xian-er'i tutup kapıdan çıktı. Ciddi bir yüzle sesini alçalttı. “Mezhepteki bu Doktor Yan bir ihtimal…”
Yu Xian-er zoraki gülümsedi. “Anlaşılan öyle.”
Zhao Jiangui kısa bir an düşündü. Birden, "Gitmeliyiz." dedi.
Yu Xian-er şaşırdı. “Şimdi mi?”
Zhao Jiangui: “Eğer bu doğruysa Ji Han tehlikede olacak.”
Yu Xian-er gülse mi ağlasa mı bilemedi. “Kahraman Zhao, bence mezhep efendisi sizin bu meseleye bulaşmanızdan endişelendiği için Xiao-Wei'den sizi dağdan göndermesini istedi.”
Ancak Zhao Jiangui tane tane tekrarladı: “O tehlikede.”
Yu Xian-er: “Öyle olsa bile elden ne gelir? Şeytani mezhepteki pek çok kişi hâlâ yalnızca eski mezhep efendisinin emirlerine uyuyor ve siz tek başınasınız Kahraman Zhao."
Zhao Jiangui sessiz kaldı.
Yu Xian-er: "Dövüş sanatları aleminde işler nasıl ilerler hiç bilmesem de İttifak Lideri'nin büyük öğrencisini öldürmenin çok büyük bir suç olduğunun farkındayım. Bu konu açıklığa kavuşmadıkça korkarım hiç destek bulamayacaksınız Kahraman Zhao.”
Zhao Jiangui sonunda ağzını açtı. “Bir yolu var.”
Yu Xian-er, “Ne yolu?” diye sordu.
Zhao Jiangui yavaşça, “Düşündüm de ikinci kardeşimi görmeyeli bir yıl olmuş.” dedi.