88 - Ek 6
Zhao Jiangui kılık değiştirmiş bir halde Kılıç Söylemi Zirvesi’nden ayrılarak şeytani mezhebe doğru dörtnala yol aldı.
Ji Han'a şeytani mezhebe geleceğini önceden söylememişti, ona hoş bir sürpriz yapacağını düşünüyordu ki mezhebin dağ eteklerine gizlice girdiğinde Wei Qi ve Yu Xian-er ile karşılaştı.
Zhao Jiangui özenle kılık değiştirdiğinden kendisini tanıyamayacaklarını düşündü. Aceleyle etraflarından dolandı. Lakin Yu Xian-er'in keskin gözleri vardı. Onun çok tanıdık geldiğini düşünerek yoluna çıktı. "Seninle daha önce nerede karşılaştım?"
Zhao Jiangui'nin inkar etmesine vakit kalmadan Wei Qi sırıtarak başını çevirip sessizce Yu Xian-er ile konuştu. “Xian-er, mezhep efendisinin dilinde birkaç gün önce hâlâ Zhao…”
Zhao Jiangui gerçekten ilgilenmeye başladı. Hemen elini tutarak “Salon Efendisi Wei,” dedi, “diyorsun ki mezhep efendiniz…”
Wei Qi de gülümseyerek karşılık verdi. “Demek gerçekten sizsiniz Kahraman Zhao.”
…
Zhao Jiangui Wei Qi’yi dağa kadar takip ederken bir yandan da ona şeytani mezhebin son durumu hakkında sorular sordu.
Küçük Kargalar suikastçılarının ağzından henüz başka bir ipucu elde edememişlerdi ve hâlâ Kıdemli Wen'i bulamamışlardı. O iki suikastçı yakalandığından beri üç dört kez savunmalarını test etmeye gelenler olmuştu, yani belki de perde arkasındaki o kişi Ji Han'a tekrar bir hamle yapacaktı.
Sözlerinin sonunda Wei Qi bir an duraksadı, sonra aniden kısık bir sesle güldü. “Mezhep efendisinin savunmanın kırılması konusunda endişelenmemesine şaşmamalı, demek ki Kahraman Zhao'nun buraya geleceğini biliyormuş.”
Zhao Jiangui, “Önceden haber vermedim…” diye açıkladı.
Wei Qi başını salladı: “O halde hisleriniz bağlıymış.”
Zhao Jiangui, Wei Qi'nin kasten kendisiyle dalga geçtiğini bildiğinden ona fazla bir şey söylemedi, ancak içten içe biraz utandı. Wei Qi onun buraya fark edilmek istemediği için kılık değiştirerek geldiğini biliyordu, bu yüzden mezhepteki muhafızlara bir bahane uydurdu ve gerçek kimliğini açıklamayarak onu mezhebe getirdi.
Ji Han son günlerde meşguldü, çalışma odasında mezhep içi yazışmalar ve belgelerle uğraşıyordu. Büyük hizmetçi yan tarafta hizmet ediyordu. Wei Qi ondan kendisi için bir mesaj iletmesini istedi fakat hizmetçi zorda hissediyordu. “Mezhep efendisi az önce başkalarının onu rahatsız etmesine izin verilmemesini emretti.”
Wei Qi hizmetçinin kolunu dürterek fısıldadı. “Ona sadece Kahraman Zhao'nun burada olduğunu söyle.”
Hizmetçi şaşırdı. Şüpheyle, "Kahraman Zhao mu? Nerede?" diye sordu.
Çalışma odasının kapısı büyük bir gürültüyle açıldı.
Bir elinde bir mektup, diğerinde de kalın mürekkebe batırılmış bir fırça tutan Ji Han dışarı bakarak, “Zhao Jiangui mi? Nerede o?" dedi.
Wei Qi kahkaha attı. Ji Han utanmaktan kendini alamayarak hafifçe öksürdü. "Zatım mektupları okumaktan yoruldu, bu yüzden sadece bir göz atmak için öylesine çıktım."
Konuşurken elindeki fırçadaki kalın mürekkep yakasına damlıyordu. Belli ki öylesine çıkmamış, Zhao Jiangui'nin adını duyduğu için dışarı koşturmuştu.
Zhao Jiangui’nin içi mutlulukla doldu. Dudakları kıvrılmadan edemedi. Gülümsediği anda Ji Han ona soğuk bir bakış attı. “Kimsin sen, ne gülümsüyorsun!”
Zhao Jiangui: “Ben…”
Ji Han durakladı, hem şaşırdı hem de keyiflendi. "Zhao Jiangui?"
89 - Ek 7
Ji Han, Zhao Jiangui ve Wei Qi'yi odaya çekerken hizmetçiye dışarıda beklemesini emretti.
Keyfi yerindeydi Adımları hızlıydı. Hatta ikisi için çay koyma girişiminde bile bulundu. Wei Qi'nin gururu okşanırken Zhao Jiangui şaşkındı.
“Ben de sana yazmak üzereydim.” dedi Ji Han. “Ve sen buraya gelmişsin.”
Gülümsemesini biraz baskıladı, sonra Zhao Jiangui ile iş konuşmaya başladı.
Aradan bu kadar uzun zaman geçtikten sonra bile Küçük Kargalar’ın suikastçıları hâlâ şeytani mezhebin hapishanesinde tutuluyordu. Kıdemli Wen'in daha önceki sorgulamasından bir sonuç çıkmadığı için Ji Han dönüşünde konuyu araştırması üzere Wei Qi’ye devretmişti. Şeytani mezhebin işkenceleri çok ağırdı, çok az insan bu kadar ağır işkencelere dayanabilirdi ve Shi Ge ile Xu Jingying istisna değildi.
İkisi de bildiklerini hemen itiraf etmişlerdi. Fakat ne yazık ki Küçük Kargalar her zaman tek satırlık iletişim kurarlardı; sadece ödeme alır ve görevleri tamamlarlardı, asla çok fazla bilgi edinmezlerdi. Perde arkasındaki işverenlerinin kimliği muhtemelen sadece Küçük Kargalar’ın lideri tarafından biliniyordu.
Ancak dövüş sanatları aleminde şu ana kadar kimse Küçük Kargalar’ın liderinin kimliğini duymamıştı.
Zhao Jiangui İttifak Lideri'nin Ji Han'ın pozisyonunu istikrara kavuşturmasını istediği gerçeğini gizlemeye devam ederken Ji Han'a geri kalan spekülasyonları anlattı. Kaşları dikkatle çatılmıştı. "Eğer durum gerçekten buysa kesinlikle sana tekrar saldıracaklar."
Ji Han başını salladı: “Biliyorum.”
Zhao Jiangui: “Tehlikede olacaksın."
Ji Han: “Savaş için çoktan hazırlandım.”
Gerçekten de iyi hazırlanmıştı. Son günlerde şeytani mezhebe çok sayıda devriye muhafızı eklenmişti ve Küçük Kargalar'ın üç büyük ustası şeytani mezhepte mağlup edilmişti. Bu yüzden Ji Han tehlikede olacağından endişelenmiyordu.
Ancak bunu söyledikten sonra Zhao Jiangui'nin biraz hoşnutsuz göründüğünü fark etti. Kaşlarını çatıp “Ne oldu?” diye sormaktan kendini alamadı.
Zhao Jiangui: “İçim rahat değil.”
Ji Han boş boş baktı.
Zhao Jiangui: “Senin yanında kalacağım.”
Ji Han: "..."
90 - Ek 8
Wei Qi hâlâ yanlarındaydı. Ji Han utanıp kızarmaktan kendini alamadı. Aceleyle bakışlarını kaçırdı ve “Nasıl istersen.” dedi.
Ağzı gelişigüzel konuşsa da kalbi çok mutluydu. “Madem burada kalmak istiyorsun, bir kimliğin de olmalı.”
Dövüş sanatları aleminin halkı, Zhao Jiangui'nin hâlâ okulunda cezalı olduğunu zannediyordu. Dahası erdemliler ve şeytaniler taban tabana zıt oldukları için Zhao Jiangui’nin kendi kimliğiyle mezhepte kalması gerçekten zor olurdu.
Zhao Jiangui, “O zaman ne yapmalıyım?” diye sordu.
Ji Han ona cevap vermek üzereydi ki hizmetçi kapıyı çaldı. “Mezhep efendisi, vakit geldi.”
Ji Han mezhep efendisi olduktan sonra şeytani mezhebin salon ustaları ve kıdemlileri değiştiğinden güvendiği astlarını desteklemenin bir yolunu bulmaya çalışıyordu. Bugün birkaç salon ustasıyla görüşmek üzere sözleşmişti. Zhao Jiangui’nin gelişiyle bunu unutacağını beklemiyordu.
Ji Han Wei Qi'ye baktı. “Bu meseleyi halletmek sana ve Muhafız Hua'ya düşecek.”
Wei Qi onaylarcasına başını salladı. Ji Han Zhao Jiangui'ye şimdilik veda edip büyük hizmetçiyle birlikte odadan ayrıldı.
Wei Qi daha sonra Zhao Jiangui'yi kendi Kartal Salonu'na doğru götürdü, yürürken onunla konuşmaya devam etti. "Mezhep efendisini korumak için yanında kalmak istiyorsanız gece gündüz mezhep efendisinin yanında olmanız gerekir. Düşündüm de Kahraman Zhao’ya kıyasla uygun olabilecek sadece birkaç kimlik var.”
Zhao Jiangui: “Nedir?”
“Mezhep efendisinin ölüm muhafızı, hizmetçisi,” Wei Qi parmağını kaldırdı, “veya sevgilisi.”
Zhao Jiangui: "..."