Hong Xiu’nun yerini alan hizmetçi eğilerek onu selamladı. “Majesteleri, akşam yemeği vakti geldi.”
Xiao Yuan başını salladı. Birdenbire Hong Xiu'nun siluetini görür gibi oldu. Boş gözlerle masanın üzerindeki kırmızı çiçekli saç tokasına baktı. Göğsüne öküz oturmuştu sanki. Xiao Yuan ayağa kalktı, avluya çıkıp biraz hava almak istiyordu. Yatak odasının kapısından dışarı çıktığında o garip his bir kez daha kabardı. Sersemlemiş bir halde ileri geri volta attı. Birden garipliğin nerede olduğunu anladı: Sabah toplantısı için ayrıldıktan sonra Yan Heqing'i bütün gün boyunca görmemişti!
Xiao Yuan yatak odasının kapısına geri döndü ve kapıyı bekleyen imparatorluk muhafızlarından birine sordu: “Yan Heqing bugün görevde değil mi?”
Muhafız tereddütle kekeledi, sonunda emin olmadığını söyledi. Bir diğeri ise cevap verdi: “Majestelerine cevabımdır; Yan Heqing şimdilik başka bir saraya atandı.”
“Nereye?”
“Yongning Sarayı’na.”
“Prenses Yongning mi istedi?”
“Evet, Majesteleri.”
Xiao Yuan başını salladı. Her nedense kendini biraz yalnız hissederek yatak odasına geri döndü. Akşam yemeği için iştahını kaybetmişti. Pencerenin önünde durdu ve avluya bakarak geleceği düşündü.
Bir süre sonra Xiao Yuan aniden kaşlarını çattı.
İmparatorluk muhafızları İçişleri Dairesi’nin yetkisi altındaydı ve atama işi Hadım Zhao'nun elinden geçmeliydi. Prenses Yongning sadece birkaç kelimeyle birini alıp götüremezdi.
Dahası, Wuning Markisi Güney Yan Krallığı ile iş birliği yaparak bir saldırıda bulunmuştu ve bu da hükûmetin paniğe kapılmasına neden olmuştu. Aynı zamanda Güney Yan Krallığı’nın prensi olan Yan Heqing, halkın eleştirilerinin hedefi haline gelmişti. Böyle bir durum söz konusuyken aniden Yongning Sarayı’na atanması, nasıl düşünülürse düşünülsün tuhaf hissettiriyordu.
Xiao Yuan aniden dönerek imparatorluk yatak odasından dışarı fırladı. Hizmetçinin ve imparatorluk muhafızlarının bağırmalarına aldırmadan doğruca Yongning Sarayı’na gitti.
Nihayet Yongning Sarayı’na ulaştığında durumu sordu. Beklendiği gibi Prenses Yongning'in bundan hiç haberi yoktu!
Xiao Yuan ihmalkarlığı için kendini suçlayarak aceleyle İçişleri Dairesi’ne koştu.
İçişleri Dairesi’nde imparatorun geldiğini duyan Hadım Zhao çay fincanını bıraktı, dizlerine vurdu ve yavaşça sandalyesinden kalkarak Xiao Yuan'ı selamladı. “Majesteleri.”
Xiao Yuan nazik yüzlü yaşlı adama baktığında, ardındaki beyaz kemikleri ve kan nehrini düşünmeden edemedi. “Hadım Zhao, buraya neden geldiğimi tahmin ediyorsundur.”
“Majesteleri, siz bu yaşlı kulunuzun bakımı altında büyüdünüz. Sizin ne düşündüğünüzü nasıl bilmem?” diye cevapladı Hadım Zhao. “Majesteleri, birkaç gün önce meydana gelen olaydan sonra, şüpheli insanlara karşı korunmanın gerekli olduğunu ve sizin bununla ilgilenmemenizin daha iyi olduğunu anlamanız gerek. Bu yaşlı kulunuz yakında size tatmin edici sonuçlar verecektir.”
“Hadım Zhao, herhangi bir kanıt olmadan, sadece basit spekülasyonlarla hareket edemezsin.”
“Majesteleri, şu anda hiçbir kanıt olmasa bile Wuning Markisi’nin adamları ağızlarını sıkı tutacak mı? Şu anda meseleye karışan herkes ifşa olmuşken bu yaşlı kulunuz gerçeğin ortaya çıkmasının fazla zaman almayacağını düşünüyor.”
Xiao Yuan'ın ağzı sıkı bir çizgi halinde büzüldü. Yan Heqing'in sarayda kaldığı sürece er ya da geç zulüm göreceğini o da biliyordu ama bu kadar erken olmasını beklemiyordu.
Hadım Zhao ağzını kapatarak hafifçe öksürdü. Tüm vücudu gittikçe daha fazla kamburlaşmış görünüyordu. “Majesteleri, henüz çocukken bu yaşlı kulunuzun sözlerini dinlerdiniz. Daha sonra büyüdüğünüzde bu yaşlı kulunuzun artık size tavsiyede bulunma şansı olmadı. Şimdi bu yaşlı kulunuzun tavsiyelerini tekrar dinleyeceğinizi umuyorum. Majesteleri, ondan hoşlansanız bile onu yanınızda tutamazsınız. Onun yerine başka biri her zaman bulunabilir, bu ayrılık talihsizlik değil. Ben sizin bu aşk uğruna kendinize zarar vereceğinizden korkuyorum Majesteleri.”
Xiao Yuan, Hadım Zhao'ya baktı. Bir an için nasıl cevap vereceğini bilemedi.
Hadım Zhao gaddar ve acımasızdı. Fakat Xiao Yuan bu dünyada herkesten nefret edebilir, yine de ondan nefret edemezdi.
Hadım Zhao uzun yıllardır saraydaydı ve yaptıklarının tek bir amacı vardı.
Kuzey Krallığı'nın istikrarı. Kuzey Krallığı imparatorunun güvenliği.
Bu nedenle o, binlerce kişi tarafından terk edilse bile Xiao Yuan onlardan biri olmamalıydı.
“Majesteleri.” Hadım Zhao'nun yaşlı sesi, boğuk bir yalvarış gibiydi. “Bu sefer bu yaşlı kulunuzu dinleyin.”