Lupin'de Ara

ricam var

Arkadaşlar lütfen okurken yorum da yapar mısınız (anonim de yapabilirsiniz) ağladığınızı okumaya ihtiyacım var

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm hsav

Kötü Adam Olarak Nasıl Hayatta Kalınır - 110. bölüm yüklendi. (hava çok sıcak kendimi tatile çıkarıyorum umarım sonbaharda görüşürüz)

Bölüm 97: Ölmedin mi? Belliydi Zaten.

Zhang Changsong'un karısı erken yaşta ölmüştü. Çocukları yoktu. Zhang Changsong vefalı bir adamdı ve bir daha evlenmemişti. Atalarından kalan küçük kliniği işletiyor, kendisini rahatça geçindirebiliyordu.


Sonuç olarak otuz beş yaşına geldiğinde henüz bebek olan Zhang Baizhu'yu yanına almıştı.


Zhang Changsong sert mizaçlı ama yumuşak kalpli bir adamdı. Zhang Baizhu'yu aldıktan sonra ona kendi oğlu gibi davranmış, hiç kötülük etmemişti. Zhang Baizhu'nun öz oğlu olmadığını bilen köy halkı bile bundan hiç bahsetmezler, onlara hep Doktor Zhang ve Küçük Doktor Zhang derlerdi.


Derken, yarım yıl önce, artık köylüleri iyi tanıyan Xiao Yuan aniden Zhang Changsong'a onu çırak olarak kabul edip edemeyeceğini sormaya gelmişti. Zhang Changsong ona nedenini sorduğunda Xiao Yuan kardeşini tedavi etmek istediğini söylemşti.


Gerçekten de Xiao Yuan'ın evinde aptal bir delikanlı vardı. Soyadının Xie olduğunu duymuştu.


Dahası, yaşadıkları koank gerçekten de tuhaftı. Taoyuan Köyü'nden olmayan dört kardeşten oluşan bir aileydi, ancak herkesin soyadı farklıydı.


Zhang Changsong bunu düşünmüş ve reddetmemişti.


Ve sonra, bugün bu sahne yaşandı.


Üçü bir saat boyunca çalıştıktan sonra nihayet askeri sırat köprüsünden geri çektiler. Zhang Changsong alnındaki teri sildi, iki piçe ters ters baktı ve sonra dinlenmek için arkasını döndü.


Zhang Baizhu askerin eşyalarına baktı. “Hey! Doğu Wu Krallığı'ndan. Onu daha sonra kendi evine götürebilir misin?"


Xiao Yuan gülümseyerek cevap verdi. “Evet, size zahmet vermek istemem.”


Bambu koltuğunda dinlenmekte olan Zhang Changsong hiddetle homurdandı.


İkisi de onun sivri diline ve bozuk tavırlarına çoktan alışmışlardı ve artık bunu hiç ciddiye almıyorlardı. Zhang Baizhu, “Bu insanları kurtarmak istediğinizi söyledin ama neden Güney Yan ve Doğu Wu askerlerini iyileşmeleri için hep aynı odaya koyuyorsun? Bu bir kavgaya yol açmayacak mı?”


"Ah, hayatta olmaları yeterli, bu kadar çok şeyle uğraşmaya ne gerek var? Ayrıca…” Xiao Yuan kısık bir sesle mırıldandı. “Birkaç yıl içinde hepimiz tek bir ülke olacağız, zaten birleşeceğiz."


Zhang Baizhu onu tam olarak duyamadı. “Ne?”


Xiao Yuan başını salladı. “Bir şey yok.”


Zhang Changsong kükredi. “İkinizin de hâlâ sohbet edecek vakti var mı? Bahçedeki otlarla ilgilendiniz mi?”


Zhang Baizhu aceleyle uzaklaştı. Xiao Yuan onun peşinden kaçacaktı ki Zhang Changsong ona seslendi. “Xiao Yuan, buraya gel!”


Xiao Yuan uslu uslu ona doğru yürüdü.


Zhang Changsong sakin bir sesle, “Kardeşinin hastalığı iyiye gidiyor mu?” diye sordu.


Xiao Yuan irkildi, çaresizce başını salladı.


Zhang Changsong iç geçirdi. “Gitmeden önce biraz daha sakinleştirici al. Hastalığı psikolojik. Acele edemeyiz. Sadece bekleyip görebiliriz."


“Tamam, teşekkür ederim usta.” Xiao Yuan onu selamladı.


“Bir de şifalı ot toplamak için çok uzaklara gitme. Sınırda bir savaş var. Silahların gözleri yok. Dikkatli olmazsan sana büyük bir delik açabilir. O zaman ağlayacak bir yerin bile olmayacak!” diye hiddetle bağırdı Zhang Changsong.


“Anladım, anladım.” diyerek gülümsedi Xiao Yuan.


“İyi. Ayrıca, bu adam ağır yaralı, bu yüzden onu taşımamak daha iyi. Bırak burada iyileşsin. Daha önce kurtardığın diğer ikisi köyden ayrıldı mı?” diye sordu Zhang Changsong.


“Hm. Güney Yan ve Doğu Wu askerleri evimde kavgaya tutuştular, daha fazla kalamayacak kadar utanıyorlardı; bu yüzden onlara biraz ilaç verdim ve kendi kışlalarına geri gönderdim.” dedi Xiao Yuan.


Zhang Changsong ona ters ters baktı. “Cidden sen... Neden onları aynı odaya yerleştiriyorsun ki? İki ülke sınırda savaşıyor, birbirlerini gördüklerinde nasıl kavga etmeyebilirler? Tamam tamam. Git ilacını al ve eve dön.”


Xiao Yuan cevap olarak gülümsedi. Ecza dolabından biraz ilaç aldı. Daha sonra Zhang Changsong'a yarın geleceğini söyledi ve ardından ilaç çantasını doğuya doğru taşıdı.


Güneş batarken birkaç yaşlı, serin havanın tadını çıkarmak için evlerinden dışarı çıkmıştı. Xiao Yuan onlarla tek tek selamlaştı ve bir süre sokaktaki çocuklarla oynadı. Biraz eğlendikten sonra evine döndü.


Konak büyük değildi. Küçük bir avlusu, birkaç kanat odası, ufak bir göleti ve bir söğüt ağacı, teyzenin lezzetli yemekleriyle dolu bir taş masası vardı.


O sırada teyze elinde tabaklarla mutfaktan çıkıyordu ki Xiao Yuan'ı gördü. “Yuan, tam zamanında döndün. Akşam yemeği hazır, hemen gidip Chungui'yi çağır.”


Bu ev aslında kocası eskiden zengin ve ünlü bir tüccar olan teyzeye aitti. Ancak tüccarın başı bazı haydutlarla belaya girmiş ve ölmüş, geride boş bir konak bırakmıştı. Teyze kibirli bir kadındı. Yeniden evlenmek istemiyordu. Bu yüzden dul kalmış ve birkaç yıl boyunca yalnız yaşamıştı.


Yang Liuan ve Xiao Fengyue ayın başında köye geldiklerinde etrafta satın alabilecekleri bir ev arıyorlardı. Teyze gidip onları bulmuş, evini düşük bir fiyata satmaya razı olduğunu ancak orada yaşamaya devam etmek istediğini ve evin yapısı ile mobilyalarının değiştirilemeyeceğini söylemişti.


Yang Liuan ve Xiao Fengyue tabii ki onun şartlarını kabul etmişti.


Teyze onlardan hiç şüphe etmemişti. Kimlikleri bir sır olsa da sormaya zahmet etmemişti. Onlarla yarım yıldan fazla bir süredir geçiniyordu ve artık hepsinin iyi çocuklar olduğundan emindi.


Teyze çok çalışkandı. Bu çocukların zor zamanlar geçirdiğini görmeye dayanamıyordu. Onlar için çamaşır yıkıyor, yemek yapıyor ve herkes ona fazla çalışmamasını söylese de böyle mutlu olduğunu söylüyordu. Ne de olsa hayatının büyük bölümünde yalnızdı ve şimdi bu dört genç adama kendi oğulları gibi davranabiliyordu.


Xiao Yuan ona gülümsedi. “Eline sağlık teyze. Hemen gidip onu çağıracağım.”


Xiao Yuan doğu kanadına doğru yürüdü ve geniş pencereleri olan bir odayla karşılaştı. Odanın pencereleri ardına kadar açıktı. Pencerenin önündeki masada bir saksı orkide hafif kokular yayıyordu. Xiao Yuan pencereden içeriye baktığında masasında çalışan, ciddi ve dikkatli bir bakışla hesap yapan bir adam gördü.