Lupin'de Ara

DUYURU

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm hsav

Bölüm 113: Basit Fikirli Bir Kahraman Daima Vardır

Zhang Baizhu, sırtında ilaç sepetiyle, Xiao Yuan'ın yüzünü çimdikleyip bağırdı. “Xiao!..”


Sonuç olarak, ancak bir kelime bağırabilmişti ki Xiao Yuan onun boğazını kavradı, kolunu büktü, ağzına bir avuç ot tıkıştırdı ve sonunda onu çalılıklara geri fırlattı. Xiao Yuan arkasına baktığında Yan Heqing'in tek eliyle kapıyı tutarak ahşap kulübeden çıktığını gördü; yarı kör gözleri şaşkın bir şekilde, ani gürültünün geldiği yöne kulaklarını çevirdi. “Ne oldu? Bir şey mi var?” diye sordu.


“Hiç, bir şey yok, sadece büyük bir yaban domuzu vardı. Onu kovdum. Efendim, geri dönüp dinlenebilirsin.” Xiao Yuan gülümseyerek cevap verdi.


Çalıların arasında yatan Zhang Baizhu, öfkeyle Xiao Yuan'a bir taş attı.


Yan Heqing bir şey söyleyecek gibi olduysa da nihayetinde hiçbir şey söylemedi ve dönüp ahşap kulübeye geri girdi.


Xiao Yuan derin bir nefes aldı.


Kahretsin! İyi ki hızlı tepki verdim!!!! Neyse ki Yan Heqing adımı duymadı!!!


Xiao Yuan, Yan Heqing'in kulübeye geri döndüğünü gördüğünde Zhang Baizhu'yu çalılıklardan alıp dağa doğru sürükledi.


“Hey hey hey! Ne yapıyorsun!!” diye bağırdı Zhang Baizhu. “Son birkaç gündür Taoyuan Köyü'ne dönmediğini biliyor musun? Herkes kaçtığını sandı! Aman Tanrım, seni suçüstü yakaladım! Gerçekten rastgele bir adamla kaçmayı mı planlıyordun?! Ne yapıyorsun?! Vay canına, seni yakaladığım için beni gerçekten öldürüp gömecek misin?!"


Xiao Yuan, avcılar tarafından terk edilmiş bir tuzak çukuru buldu ve Zhang Baizhu'nun vücudunun yarısını içine sokup daha fazla toprak ekledi.


Zhang Baizhu: “...Beni gerçekten canlı canlı gömüyor musun!!!”


Xiao Yuan yüzünde bir gülümsemeyle ellerindeki toprağı silkeledi. “Yeter, artık olay çıkarmayı bırak.”


Zhang Baizhu: “Kim olay çıkarıyor?!!!! Başı dertte olan benim, tamam mı?"


Xiao Yuan onu boş verip, “Liuan ve Fenyue'yi endişelendirdim mi?” diye sordu. “Geri dönmek istemediğimden değil, ama az önce gördüğün adam ağır yaralıydı ve o iyileşene kadar dağdan inmek uygun olmazdı.”


"Bahane, bahane. O zaman neden o küçük kırmızı meyveyi kullanarak sesini bir kadının sesine çeviriyorsun? Az önce o adamı gördüm ve gözlerinde bir sorun var gibiydi. Kahretsin! Xiao Yuan, onu baştan çıkarmak için kadın taklidi yapmıyorsun, değil mi?" diye dehşet içinde bağırdı Zhang Baizhu. 


Xiao Yuan, işaret parmağını ve başparmağını çenesine dayayıp bir an düşündü. “Öyle deyince, aslında o kadar da haksız sayılmazsın.”


Zhang Baizhu'nun yüzü anında korkuyla buruştu.


“Açıklaması zor, çok zor. Zhang Baizhu, köye döndüğünde, Liuan’la Fengyue'ye benim iyi olduğumu ve birkaç gün içinde döneceğimi söyle. Benim için endişelenmelerine gerek yok.” dedi Xiao Yuan sakince.


Zhang Baizhu kendini topraktan kurtardı. “Eh, bunu nasıl söyleyeyim? Kardeşlerin küçük kardeşinizi doktora götürdü. Şu anda evde sadece Üçüncü Teyze duruyor.”


Xiao Yuan şaşkına dönmüştü. “Ne zaman?”


Zhang Baizhu: “Birkaç gün önce Batı Shu'dan, zor ve karmaşık hastalıkları tedavi etmekte uzmanlaşmış bir doktorun geldiğini duymuşlar. Herkesin hastalığını tedavi edebilirmiş. Ancak Taoyuan Köyü'nden biraz uzakta ve yolculuk on günden fazla sürecek. Kardeşlerin etrafta soruşturdu ve kardeşinizi doktora götürdü."


Xiao Yuan düşünceli bir şekilde başını salladı ve sonra sordu: “Lin Shenling nerede?”


"Ah, Lin Hanım... Babamın sırtını incittiğini hatırlıyor musun? Dağa çıkıp şifalı otları toplayamadığı için, ben onun yerine topluyorum. Ama kliniğe ve babama birinin bakması gerekiyor. Bu yüzden bu iki işi Lin Hanım’a emanet ettim... Lin Hanım çok nazik biri.“ dedi Zhang Baizhu.


Hâlâ Xie Chungui'nin doktor randevusuyla meşgul olan Xiao Yuan, Lin Shenling'den bahsederken Zhang Baizhu'nun sesindeki neşeyi fark etmedi. “Ah,” diye mırıldandı.


”Cidden, o adam da kim?” Zhang Baizhu dirseğiyle Xiao Yuan'ı dürttü.


Xiao Yuan, Zhang Baizhu'nun elini itti. "Düşman."


Zhang Baizhu abartılı bir şekilde bağırdı. “Kes ya. Bana daha çok ‘damat’ gibi geliyor.”


Xiao Yuan'ın ellerini umursamaz bir ifadeyle havaya kaldırdı. “Eğer kim olduğumu bilseydi, beni kesinlikle parçalara ayırırdı.”


Zhang Baizhu şaşırmıştı. "O zaman onu neden kurtardın?"


Xiao Yuan dudaklarını büktü. “Kim bilir. Belki sempati duyuyorumdur, belki de hastayımdır. Evet, kesinlikle hastayım, beynimde bir sorun olmalı.”


Zhang Baizhu, "Xiao Yu'an, ondan hoşlanıyorsun, değil mi?!" diye sordu.


Xiao Yuan uzun bir süre sessiz kaldı, sonra başını kaldırdı. Sıcak güneş ışığı yaprakların arasından süzülerek benekli gölgeler oluşturuyordu. Gölgeler Xiao Yuan'ın yüzüne düşüyordu; bazen parlak, bazen karanlık, o kadar belirsizdi ki ifadesini anlamak imkânsızdı. “Hayır, ondan hoşlanmıyorum.”


Zhang Baizhu uzun süre ona baktı ve sordu: "Bu adam evli mi?"


“Hm?” Xiao Yuan ona şüpheyle baktı: “Neden soruyorsun?”


“Ah? Bu tür mizaca sahip insanlar yok mu? Bir işin başında umut yoksa, kalplerinden kaçar, inkâr eder ve düşünmeyi bırakırlar. Zamanla kendilerini bile kandırırlar ve hiç umursamadıklarını hissederler." dedi Zhang Baizhu.


Xiao Yuan ellerini çırptı: “Ay, bu tür bir mizaç iyidir, basit ve rahat, hayat yorucu olmaz!!”


Zhang Baizhu ellerini umursamazca salladı. “Tamam, tamam, ne düşünüyorsan o. Neyse, ne zaman geri döneceksin?”


“Yarası iyileşince döneceğim.” diye cevapladı Xiao Yuan.


"Erken dönsen iyi olur. Birkaç gün içinde şiddetli yağmur yağacak. Bu dağ heyelanlara meyilli ve güvenli değil." diye uyardı Zhang Baizhu.


Xiao Yuan başını salladı.


Zhang Baizhu vücudundaki toprağı silkeledi ve gökyüzüne baktı: ”Tamam, peki, artık dağdan inmem gerek.”


Xiao Yuan gülümseyip elini salladı. “Hoşça kal, seni yolcu etmeyeceğim."


Zhang Baizhu ona işaret edip yapmacık bir tavırla bağırdı. “Şu haline bak! Bir çiçek gibi sırıtıyorsun! Ben gittikten sonra o adama geri dönmek için can atıyorsun! Di’ mi?!”


Zhang Baizhu bağırmayı bitirdikten sonra Xiao Yuan'ın itiraz etmesine veya açıklama yapmasına fırsat vermeden tüm hızıyla dağdan aşağı koştu.


Xiao Yuan ellerini ağzına götürdü ve Zhang Baizhu'nun koştuğu yöne doğru bağırdı: “Zhang Baizhu, mal mısın?! Yanlış yöne koşuyorsun!!”