Taoyuan Köyü küçük bir köydü ve tüm komşular birbirini tanıyordu. Bu yüzden ertesi gün, neredeyse tüm köy, siyah giysili, portreler taşıyan ve birini arayan birkaç adamın gelişini duymuştu.
Bu adamlar elinde portrelerle ilk evin kapısını çaldıklarında Zhang Baizhu çoktan Xiao Yuan'a haber vermeye gitmişti: "Üçüncü Teyze! Üçüncü Teyze!" Zhang Baizhu kapıyı iterek açtı ve Üçüncü Teyze'nin bahçeyi süpürdüğünü gördü.
“Ha? Baizhu? Sen ve Shenling yeni evlisiniz, sabahın köründe burada ne işin var?” Üçüncü Teyze, elinde süpürgeyle şaşkınlıkla ona baktı.
"Xiao Yuan nerede?" diye sordu Zhang Baizhu, koşmaktan nefes nefese, ellerini dizlerine dayamış bir şekilde.
“Yuan ve Genç Efendi Yan pirinç ve un almaya gittiler.” diye yanıtladı Üçüncü Teyze.
"Ah," Zhang Baizhu bacağına vurdu.
“Ne oldu? Genç adam, acele etme. Güzelce konuş." Üçüncü teyze sabırla öğüt verdi ve elini sallayarak yelpazeledi.
"İleride birkaç yabancı var, Genç Efendi Yan’ı arıyorlar. Alacaklılar mı yoksa düşmanlar mı hiçbir fikrim yok, bu yüzden onları uyarmak için geldim.” dedi Zhang Baizhu.
“Amannnn!” Üçüncü teyzenin gözleri fal taşı gibi açıldı. "Kaç kişiler? Saldırganlar mı?"
“Beş-altı kişi. Vahşi görünüyorlar ama aslında saldırgan değiller. Çok nazik sorular soruyorlar. Ama bir düşün, Xiao Yuan Genç Efendi Yan’ı bulduğunda, derede yaralar içinde yatıyordu! Yanlış bir şey yapmış veya birini gücendirmiş olmalı!" diye fikir yürüttü Zhang Baizhu.
“Amaneyy, ne yapabiliriz?” Üçüncü Teyze o kadar endişeliydi ki yerinde duramıyordu.
“Üçüncü Teyze, çabuk bana pirinç ve un almaya nereye gittiklerini söyle. Gidip onları arayacağım.” dedi Zhang Baizhu.
Ancak konuşmasını bitirir bitirmez kapı çalındı: “Kimse var mı?”
"Ayyy! Ne çabuk geldiler?!!!” Üçüncü Teyze süpürgesini bırakıp bacaklarına vurarak alçak sesle bağırdı. Ana kapıya doğru yürüdü, kapıyı açmalı mı açmamalı mı diye düşünüyordu.
“Üçüncü Teyze, Üçüncü Teyze, endişelenme. Genç Efendi Yan şu anda burada değil, kapıyı açıp onları yolla.” diye fısıldadı Zhang Baizhu.
Üçüncü Teyze de aynı şeyi düşündü, paniklemesini hemen bastırdı ve kapıyı açmaya giderken kendini sakinleştirdi. Kapıda sadece siyah giyinmiş bir adam duruyordu. Görünüşe göre adamlar acele ediyorlardı, bu yüzden Yan Heqing'i aramak için ayrılmışlardı.
Adam, tehditkâr görünümüne rağmen nazik ve kibardı. Üçüncü Teyze'ye bir portre uzattı. "Affedersiniz hanımefendi, portredeki kişiyi gördünüz mü?"
"Hayır, hayır," Üçüncü Teyze resme baktı, hızla başını çevirip ellerini salladı.
"Hanımefendi, endişelenmeyin. Daha yakından bakın," diye ısrar etti siyah giysili adam, portreyi Üçüncü Teyze'nin önünde sallayarak.
“Ayy, onu gerçekten hiç görmedim.” Üçüncü Teyze kendini ele vereceğinden korkarak aceleyle kapıyı kapatmaya çalıştı.
"Hanımefendi, bir kez daha bakın, bir kez daha." Adam öne doğru bir adım atarak kapı pervazına yaslandı.
“Neye bakıyorsunuz? Ben de bakmak istiyorum.” Aniden ikisinin arasına bir kafa girerek herkesi ürküttü.
Xiao Yuan elinde bir torba pirinçle siyahlı adamın elindeki portreye bakmak için öne eğildi. Şaşkınlıkla bağırdı. “Yan-ge, bu sensin!"
Her şeyi izleyen Zhang Baizhu, umutsuzlukla alnına vurdu.
Üçüncü Teyze afalladı ve hemen bağırdı. “Genç Efendi Yan, kaç, kaç!”
Siyahlı adam daha da hızlı tepki vererek portre rulosunu aldı, geri döndü ve doğruca Yan Heqing'e doğru koştu. Sonra, herkesin gözü önünde, Yan Heqing'in önünde dizlerinin üzerine çöktü.
Zhang Baizhu: “Ne?!”
Üçüncü Teyze: “Ah?”
Xiao Yuan: “Ha?”
Siyah giysili adam haykırdı: “Majesteleri!!! Kulunuz sonunda sizi buldu!!! Ühühü hık ühü!! Şükürler olsun iyisiniz! Ühühühü hık!!”
Adamın hıçkırıkları, kükreyen bir ayı gibi yeri göğü inletiyordu.
Yan Heqing, gözyaşlarından tanınmayacak hale gelen yüzünü zar zor seçebiliyordu. “Yardımcı General Chen?”
“Aaahhhh Majesteleri!” diye tekrar bağırdı Yardımcı General Chen.
Zhang Baizhu inanamayarak öne çıkıp Xiao Yuan'ı çimdikledi. "Majesteleri mi? Nerenin majesteleri? Ne oluyor? Kim bu? Sen kimsin?"
Xiao Yuan elini çekip ciddiyetle açıkladı: “Yan-ge'nin asıl soyadı Majes, adı ise Teleri. Evet evet, majesteleri kelimesindeki kelimesindeki gibi. Yaygara koparmasana.”
Zhang Baizhu şaşkınlıkla "oh" dedi, sonra Xiao Yu'an'ı çimdiklemeye devam etti. “Xiao Yuan, beni aptal mı sanıyorsun?! Beni kandırmaya mı çalışıyorsun?"
Diğer tarafta Yan Heqing, Yardımcı General Chen'den ayağa kalkmasını istedi. Yardımcı General Chen ayağa kalktıktan sonra hıçkıra hıçkıra Yan Heqing'e savaş durumunu anlattı. "Majesteleri, hemen buradan ayrılıp geri dönelim. Cephedeki generaller daha fazla dayanamaz. Son günlerde defalarca yenildiler. Üstelik siz öldünüz mü kaldınız mı kimsenin haberi yok. Eğer böyle devam ederse, ordunun sarsılacağından korkuyorum!"
Zhang Baizhu ile eğlenen Xiao Yuan, Yardımcı General Chen'in söylediklerini duyunca aniden durdu. Başını kaldırıp Yan Heqing'in gözleriyle buluştu.