Xiao Yuan sırtında çantasıyla Doğu Caddesi'ndeki küçük hana geldi. Yan Heqing'i aramaya gelen siyahlı askerler hanın kapısında toplanmış, yanlarında toynaklarını kıvırıp duran atları sakinleştiriyorlardı.
Xiao Yuan daha önce Yan Heqing'e sormuştu, bu askerler onun Kuzey İmparatoru olduğunu bilmiyorlardı. Böylece Xiao Yuan cesurca yanlarına doğru yürüdü. Daha önce ayı gibi uluyan Yardımcı General Chen, Xiao Yuan'ın hanın yaklaştığını görünce onu coşkuyla selamladı. “Doktor Xiao! Gelin gelin!”
Xiao Yuan birkaç adım yaklaştı, başını çevirip etrafına baktı ve merakla sordu: “Yan Heqing nerede?”
Xiao Yuan'ın Yan Heqing'in adını hiç tereddüt etmeden söylediğini duyan birkaç asker kaşlarını çattı ve öksürdü. Ama sonra onun imparatorun kurtarıcısı olduğunu ve gelecekte ordunun doktoru olacağını düşündüler, bu yüzden bir şey demediler.
“Majesteleri bir şey alacağını söyledi ve onu burada beklememizi istedi.” diye coşkuyla açıkladı Yardımcı General Chen, Xiao Yuan'a.
Xiao Yuan başını salladı, başını kaldırıp askerlerin yanındaki atlara baktı ve sordu: "Araba yok mu?"
Yardımcı General Chen utangaç bir tavırla başının arkasını ovuşturdu. “Doktor Xiao, bir an önce geri dönmek istiyoruz, atlarla seyahat etmek bile bizim için çok yavaş, nasıl araba kullanabiliriz ki?”
Xiao Yuan çaresizce gülümsedi ve ellerini açtı. “Buraya kadarmış o zaman. Ben at binmeyi bilmiyorum. Beni bir atın yanına bağlayıp kışlaya öyle götürseniz nasıl olur?”
“Hahahah Doktor Xiao çok komiksin. Merak etme, seni ben götürürüm.” Yardımcı Generaş Chen bunu söyler söylemez Yan Heqing uzaktan beyaz bir atla geldi. Askerler onu gördüklerinde Yan Heqing'e selam verip atlarına atladılar. Her an yola çıkmaya hazırdılar.
“Hadi Doktor Xiao, bin. Ben atı dengeli sürerim, seni sarsmam.” Yardımcı General Chen dizginleri sıkıca çekti, yana eğildi ve elini coşkuyla Xiao Yuan'a uzattı.
Xiao Yuan ona gülümsedi. “Gerek yok, senin zarar görmeni istemem.”
Yardımcı General Chen şaşkına dönmüştü. “Bu şekilde nasıl zarar görebilirim ki? Doktor Xiao, benimle birlikte binmenin rahatsızlık vereceğinden mi endişeleniyorsun? Endişelenme, atımı çok iyi sürüyorum! Hadi, atla!” dedi ve Xiao Yuan'a elini salladı.
Xiao Yuan onun saflığına gülümsedi. Başını salladı ve Yan Heqing'e el sallayarak bağırdı. “Yan-ge! Ben at binmeyi bilmiyorum!”
Adam beyaz giysiler giymiş ve beyaz bir ata binmişti; tıpkı bu dünyada çarpıcı renklerde dolu göz alıcı bir kış manzarası gibi yakışıklı ve zarif görünüyordu. Yan Heqing, Xiao Yuan'ın sözlerini duyunca tereddüt etmeden ata vurarak ileriye doğru koştu.
Xiao Yuan, Yan Heqing'in saç tokasını fırlattıktan sonra gözlerinin kızardığı o günü sık sık düşünürdü. İlk başta, o kayıtsız gözlerin neden kızardığını ve Yan Heqing'in neden o ifadeye sahip olduğunu anlayamamıştı. Şimdi ise nihayet anlıyordu, bu yüzden o anı her hatırladığında, kafasındaki karışıklık ve şaşkınlık, belirsiz bir suçluluk duygusuna dönüşüyordu.
Xiao Yuan, Yan Heqing'in duygularını öğrendiğinden beri, her şey en başından bu yana açıkça belirtilmiş olsaydı, şimdi durumun nasıl olacağını merak ediyordu.
Şimdi at sırtındaki Yan Heqing'e baktığında Xiao Yuan o günü tekrar hatırlamadan edemedi. Bu seferki fark, bir zamanlar ondan uzaklara doğru dörtnala giden kişinin, şimdi atını ona doğru sürmesiydi.
Yan Heqing, Xiao Yuan'ın önünde atın dizginlerini çekip elini ona uzattı.
Xiao Yuan ona gülümseyerek Yan Heqing'in elini sıkıca tuttu.
Kalabalığın gözü önünde, Yan Heqing biraz güç kullanarak Xiao Yuan'ı ata bindirdi, onu korumak için ellerini onun vücuduna doladı. Sonra kırbacını kaldırdı ve atı dörtnala koşturdu, geride sadece toz bıraktı.
Yardımcı General Chen şaşkınlık içindeydi. “Hayat kurtaran bir hayırseverden beklendiği gibi, majesteleri ile aynı ata binmeye bile layık.”
Askerlere ileriye baktı, onayladı ve hep birlikte atlarını dörtnala koşturarak imparatorlarının peşinden gittiler.