Lupin'de Ara

DUYURU

Çevirilerimi beğeniyorsanız üç beş tl ateşleyebilirsiniz: https://buymeacoffee.com/kvsrz

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm hsav

Bölüm 139: Başkanın Kitap Yazmayı Düşünmesi Kaçınılmaz

Askerler çok geride kalıp neredeyse görünmez hale gelince, Yan Heqing dizginleri çekerek yavaşladı. Dizginleri Xiao Yuan'a uzattı ve kollarından bir şey çıkardı.


Xiao Yuan tepki veremeden Yan Heqing arkasından önüne doğru uzandı, çenesini hafifçe sıktı ve geriye doğru eğdi.


"Yol! Yol! Yola bak!" Xiao Yuan o kadar korkmuştu ki Yan Heqing'in parmaklarından kurtuldu ve hızla başını geriye çevirdi.


“Sorun yok, çok hızlı değiliz, yol da düzgün.” dedi Yan Heqing yumuşak bir sesle. Ama Xiao Yuan'ı tekrar kendisine dönmeye zorlamak yerine elindekini yavaşça Xiao Yuan'ın yüzüne koydu.


Xiao Yuan şaşkına döndü. Yan Heqing dizginleri eline aldı. Artık kucaklanmadığı için Xiao Yuan uzanıp yüzündeki şeyi çıkardı, gözlerinin önüne tuttu ve inceledi.


Karmaşık süslemeleri olmayan, yarım yüz maskesiydi. Maskenin üzerine bazı kıvrımlı desenler oyulmuştu. Xiao Yuan'ın yüzünün çoğunu kaplayacak kadar uzundu, sadece çenesini ve dudaklarını açıkta bırakıyordu. Sokaktaki bir tezgahta satılan bir oyuncağa çok benziyordu ancak işçiliği oldukça zarifti.


“Hmm? Bu bana bir hediye mi?” Xiao Yuan maskeyle oynadı, takıp çıkardı, çıkarıp tekrar taktı.


“Bu sefer amcam, Doğu Wu'ya karşı güney seferi sırasında Güney Yan'ın gücünü pekiştirmek için kuzeyde. Bu yüzden gelmedi. Ama Güney Yan'daki diğer askerlerin seni tanıyıp tanımayacağından emin değilim, bu yüzden..."


Yan Heqing konuşmasını bitirmeden Xiao Yuan gülümseyerek sözünü kesti. "Anlıyorum, anlıyorum. Gereksiz sorunlardan kaçınmak iyidir."


At düz yolda koşarak nispeten engebeli bir patikaya girdi, temposu giderek inişli çıkışlı bir hal aldı. Yan Heqing kollarını sıkılaştırarak Xiao Yuan'ı sıkıca tuttu. “Maskeyi takmak rahatsız ediyorsa takmana gerek yok. Bir daha asla kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim.”


“Hayır, çok beğendim, teşekkür ederim.” Xiao Yuan maskeyi taktı, rahat bir pozisyona ayarladı ve Yan Heqing'e göstermek için başını çevirmeye yeltendi.


Yan Heqing: “Bana dönme.”


“Ha?” Xiao Yuan bunu duyduğunda başını sadece yarıya kadar çevirmişti, hızla geri dönüp yola baktı. "Ne oldu?"


Yan Heqing cevapladı: “Seni öpmekten kendimi alıkoyamayacağım.”


Xiao Yuan: “...Anladım, tamam, peki.”


Uzun bir sessizlikten sonra, Xiao Yuan kasvetli bir şekilde sordu: “Yan-ge, hiç kitap yazmayı düşündün mü?”


“Ne kitabı?”


“Yeni Başkanın Üç Bin Sözü.”


“…Ne?”


“Bir şey yok, bir şey yok. Şey, ee… Canım yine şarkı söylemek istedi birden! Yan-ge, atı daha hızlı koşturabilir misin?”


Yan Heqing bacaklarıyla atın karnına vurup aniden kırbacını kaldırdı. At başını kaldırarak kişnedi, öncekinden daha hızlı koşmaya başladı.


Xiao Yuan boğazını temizledi ve şarkı söylemeye başladı. “Şu ölümlü dünyada birbirimizle uyum içinde yaşayalım~ atlarımızı sürerek dünyanın refahını paylaşalım~ şarapla kalbimizin sevincini kutlayalım~ Gençliğimizi sonuna kadar yaşayalım~!”


Xiao Yuan engebeli dağ yolunda yukarı aşağı sallandı ve midesi alt üst oldu. Mutlu bir şekilde şarkı söylüyordu ve şimdi, şarkı söylemeye devam ederse muhtemelen kusacağını düşündü.


***


Birkaç gün sonra, imparatorun güvenli bir şekilde döndüğü müjdesi Güney Yan askeri kampına yayıldı. Üstelik kampa bir de Doktor Xiao adında bir doktor gelmişti.


Yolculuk uzun ve yorucuydu fakat Yan Heqing orduya döndükten hemen sonra hiç dinlenmeden ordunun moralini düzeltmeye başladı. Başını kaşıyacak kadar bile vakti yoktu.


Xiao Yuan da boş durmuyordu. Son zamanlarda Doğu Wu Krallığı’yla herhangi bir çatışma yaşanmamasına rağmen kamp yaralı, hasta ve sakat askerlerle doluydu.


Bu nedenle kampa vardıkları ilk gün attan indikten hemen sonra Yan Heqing ve Xiao Yuan bir daha birbirlerini görmediler. Xiao Yuan, gece yarısına kadar sıhhiye çadırında askerlerin yaralarına ilaç sürüp sarmakla meşgulken aniden çadıra yaklaşan ayak sesleri duydu.


“Doktor Xiao, Doktor Xiao.” Yardımcı General Chen çadırdan başını uzatıp seslendi. "Hı? Doktor Xiao, neden maske takıyorsun?"


Xiao Yuan bir elinde ilaç, diğerinde leğen, ağzında da sargı tutuyordu. Ona dikkat edecek vakti yoktu. Elindekileri ona doğru salladı ve önündeki yaralı askerleri tedavi etmeye devam etti.


Chen Ge kafasını kaşıyarak yanına gelip sordu. “Yardımcı olabileceğim bir şey var mı Doktor Xiao?”


Xiao Yuan sargıyı eline sıkıştırdı ve yaralı askerin yarasını işaret etti. “Bağla! Sıkıca bağla ve kanamayı durdur.”


“Tamamdır.” Chen Ge aceleyle talimatına uydu. İkisi bir süre çılgınca çalıştılar. Chen Ge terini sildi. “Bu iş çok zor. Doğu kasabasında inanılmaz şifa becerilerine sahip bir kadın doktor olduğunu duymuştum. Acaba general ve adamları onu davet edebilir mi? Onu davet edebilirlerse işin daha kolaylaşır, değil mi?”


Xiao Yuan da bitkin düşmüştü. Yere oturmuş, nefes nefese kanlı sargıları topluyordu. Chen Ge'nin sözlerini duyunca, "Bu kadın doktorun adı Bai Zhi mi?" diye sordu.


Chen Ge şaşırdı. “Evet, aynen öyle! Doktor Xiao, nereden bildin?”


“O gelmeyecek.” Xiao Yuan sargıları toplamayı bitirip ellerindeki kanı silmeye başladı.


"Ha? Doktor Xiao, neden böyle söylüyorsun?” Chen Ge’nin aklı karışmıştı.


Çünkü o, imparatorunuzun hareminin bir parçasıydı!


İmparatorunuz şimdi eş cinsel olduğuna göre bir kadın neden bu kadar yolu tepip bu kampta savaşın zorluklarına katlansın ki?!