Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 4: Harika, şimdi sohbet bir cümle bile ilerleyemiyordu.

 


        Bilmedikleri şey ise o ikisinin dışarı çıktığı anda Chu Mingyun ve Su Shiyu'nun iş, vergi ve devlet meseleleri hakkında konuşmayı el birliğiyle bırakacaklarıydı - sekiz yaşam geçtikten sonra bile endişelenmeleri gerekmeyen konulardı.

        İki yaşlı tilki gülümseyerek birbirlerine baktı. İlk konuşan Su Shiyu oldu. "Chu Bey, bunun anlamı nedir?"

        "Ne?" Chu Mingyun başını yana eğerek sordu.

        "Yoldayken A-Yue bu kez bir arkadaşı aracılığıyla başkente bir görev üstlenmek için geldiğini söyledi. O arkadaş sizsiniz, değil mi Chu Bey?"

        "Evet." Chu Mingyun yavaşça, "Eğer onun gelişinin Su Bey ile özel olarak görüşmemi sağlayacağını bilseydim kesinlikle daha önce buraya çağırırdım." dedi.

        Su Shiyu hafifçe gülümsedi, ancak sesi daha da ciddileşti. "Tıptaki yeteneğini çok iyi biliyorum, kesinlikle hayal kırıklığına uğratmayacaktır. Ancak henüz çok genç, bazı doğru ve yanlışları, iyi ve kötüyü ayırt edemiyor. Chu Bey'in ona yol göstereceğini umuyorum."

        "Su Bey bana bir karşılık verirse Du Yue ve ben aynı aileden olacağız. O vakit doğal olarak ona iyi bakacağım." dedi Chu Mingyun gülümseyerek.

        "Bu şakaları bir kenara bırakın." Su Shiyu ona ters ters baktı. "A-Yue'nin ilişkimizi yanlış anlamasına izin vermek gibi bir niyetiniz olmadığını görebiliyorum."

        Chu Mingyun göz göze geldiğinde kaşlarını kaldırdı. "Ona söylemediğim için beni mi suçluyorsun?" Ciddi bir bakışla, "Sadece senin utanmandan endişelendiğim için değil mi bu? Madem öyle, Du Yue geri döndüğünde ona söyleyeceğim. Ne dersin?"

        Su Shiyu gözlerini indirerek hafifçe gülümsedi, sesi hala durgun, sakindi, hiçbir duygu sezilmiyordu. "Görünüşe göre Chu Bey'in sorumla doğrudan yüzleşmeye niyeti yok."

        Chu Mingyun hafifçe iç geçirdi. Çay fincanını kaldırarak, "Açıkçası, her kelime kalbimin derinliklerinden geliyor." dedi.

        Su Shiyu çayını yudumlarken bakışlarını pencereden dışarıya, fenerlerle dolu uzun caddeye çevirdi.

        Harika, şimdi sohbet bir cümle bile ilerleyemiyordu.

        Çok geçmeden kapının açılma sesi duyuldu, ancak o zaman Su Shiyu bakışlarını geri çevirdi. Qin Zhao'nun arkasından içeri giren Du Yue'ye, "Geç oldu, A-Yue, hadi geri dönelim." dedi.

        Qin Zhao içgüdüsel olarak Du Yue'nin kolunu tutarak Su Shiyu'ya tehditkar bir bakış attı.

        Du Yue garip garip Qin Zhao'ya baktıktan sonra şaşkınlıkla Su Shiyu'ya, "Kuzen, seninle geri dönmemi mi istiyorsun?" dedi.

        "Evet." Su Shiyu Qin Zhao ile bakıştığında kalbinde bir anda bir anlayış belirdi, umursamaz bir tavırla bakışlarını kaydırıp devam etti. "Yapacak bir iş bulmak istiyorsan ben senin için ayarlarım, neden Chu Bey'e zahmet veriyorsun?"

         "Bunun zahmetli olduğunu sanmıyorum." Chu Mingyun yüzünde bir gülümsemeyle Su Shiyu'ya baktı. "Su Bey, benim için endişe mi duyuyorsun?"

        Su Shiyu onu duymazdan geldi.

        Du Yue başını kaşıdı. "Gerek yok, onlarla zaten konuştum. Sözlerimden dönemem." Sanki Su Shiyu'nun mutsuz olmasından korkuyormuş gibi sözlerine devam etti: "Ben de seninle gelmek isterdim ama... annem bunu öğrenirse beni azarlar ve sana sürekli sorun çıkardığımı söyler."

        Su Shiyu bir an sessiz kaldı. Du Yue'nin yüzünde gerçekten de çaresiz bir ifade olduğunu görünce sadece alçak sesle güldü. "Pekala." Chu Mingyun'a baktı ve ardından Du Yue'ye tekrar, "Ama herhangi bir zorlukla karşılaşırsan beni bulmaktan çekinme." dedi.

        "Eğer herhangi bir zorlukla karşılaşırsa Qin Zhao ona yardım etmek için koşar. Büyük ihtimalle Su Bey'i rahatsız etmesine gerek kalmayacaktır." dedi Chu Mingyun yavaşça.

        "... "Su Shiyu dönüp Chu Mingyun'a bakarak gülümsedi. "Chu Bey'in burada olması doğal olarak beni rahatlattı. Durum böyle olduğuna göre, naçiz Su önce ayrılacak, müsaadenizle."

        Chu Mingyun gülümseyerek, "Yarın görüşürüz." dedi.

        Su Shiyu ona hiç istifini bozmadan karşılık verdi.

        Başmüfettişin dayanıklılığının hiçbir şekilde başka bir insanla kıyaslanamayacağı görülebiliyordu.

        Başkomutan konutundaki ecza evinin iç ve dış düzeni ile mobilyalarını Qin Zhao tek başına halletmişti. Du Yue heyecanla etrafta dolaşıyor, inanılmaz derecede memnun hissediyordu. Chu Mingyun bir süre kenarda kollarını kavuşturmuş halde ona baktıktan sonra ana avluya geri döneceğini göstermek için ona el salladı. Du Yue bunu görünce aceleyle peşinden koşarak onu ana avluya kadar takip etti.

        Chu Mingyun arkasını dönüp kendisini takip eden Du Yue ile Du Yue'yi takip eden Qin Zhao'ya baktı. Sabırsızlıkla, "Ne var?" dedi.

        "İkinize de söylemem gereken bir şey var." dedi Du Yue.

        Qin Zhao şaşırdı. "Nedir?"

        Du Yue uzun bir süre tereddüt ettikten sonra sessizce, "Usta Baili de vefat etti. Ustamın gömüldüğü gün." dedi.

        Chu Mingyun şaşkınlığa uğradı. Oturmadan önce Qin Zhao'nun da şaşkın bakışlarını yakaladı. "Hm, başka ne var?"

        "Baili Usta onu ve ustamı birlikte gömmemi istedi, onu ziyaret etmene gerek olmadığını da söyledi. Ancak size iletmemi istediği sözler var." dedi Du Yue, Chu Mingyun'a bakarak.

        Chu Mingyun bir eliyle yüzünün yan tarafını destekledi, bakışları aşağıya doğru kaydı, sessizce "Hm?" dedi.

        Du Yue bir an tereddüt etti, gölgedeki Chu Mingyun'un gözlerini göremiyordu. Bu yüzden sadece dikkatlice "Dedi ki, elinden geleni kendi başına yapacakmışsın." dedi.

        Chu Mingyun gözlerini kapattı, hiçbir şey söylemeden kısa bir süre kıkırdadı.

        Du Yue o anda ne diyeceğini bilemez haldeydi, sadece bir mesaj iletiyordu, kelimelerin anlamını bilmiyordu ve Chu Mingyun'un bu tepkisiyle nasıl yüzleşeceğini bilmiyordu. Qin Zhao sonunda kendine gelerek elini Du Yue'nin omzuna koydu, sesinin nazik çıkmasını sağlamaya çalıştı: "Cangwu Dağı'nda kalan tek kişi sen miydin?"

        Bu sözler üzerine Du Yue'nin kalbi burkuldu, tutmaya zorladığı boğulma hissini artık tutamıyordu, başını kuvvetlice salladı. "Usta Baili insanların gürültüsünden hoşlanmazdı. Ben de dağa başka kimsenin gelmesini istemiyordum."

        Qin Zhao onun başını okşadı. Alçak bir sesle, "İyi iş çıkardın." dedi.

        Onun dokunuşunun sıcaklığıyla Du Yue gözyaşlarını tutmak için gözlerinin kenarlarını ovuşturarak gülümsemeye çalıştı. "Usta Çin parasol ağacını sever, bu yüzden mezarın yanına bir tane diktim. Böylece üçümüz oradan ayrılmış olsak bile onları rüzgârdan ve yağmurdan koruyabiliriz."

        Qin Zhao başını eğerek ona baktı, bakışlarındaki nezaketten kendisi de habersizdi. Du Yue bunu fark etmedi, sadece Chu Mingyun'un uzun süredir tek kelime etmediğini fark ederek hemen konuşacak bir konu buldu. "Ah, evet, sen, Chu kişisi, sana diyorum. Sizin kuzenimle aranız kötü mü?" Ne de olsa tamamen aptal değildi. Döndükten sonra bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetmişti.

        Chu Mingyun tembelce gözlerini açar. "Öyle miymiş? Bence oldukça iyi."

        Du Yue aniden Qin Zhao'nun belirsiz sorusunu hatırladı. "Sen ve kuzenim, kimlikleriniz çeliştiği için mi?" diye sordu.

        Chu Mingyun onu görmezden gelerek alçak sesle gülümsedi.

        "Eğer durum buysa..." Du Yue çelişkili bir bakış attı. "İki taraf da benim değerli dostlarım. Kuzenim küçüklüğümden beri benimle ilgilendi, bu yüzden seçim yapamam. İkiniz kavga etseniz bile kesinlikle ikinizin de iyiliğini isterim..." Sesi gittikçe alçaldı. Du Yue nadiren utanıyordu, böylece sadece pes etti. "En iyisi ben ecza evine bir kez daha bakmak için geri döneyim!" Sözlerini bitirdikten sonra dönüp kaçtı.

        Salon tamamen sessizdi, Qin Zhao'nun bakışları Du Yue'nin figürünü kaybolana kadar takip etti. Sonra arkasına dönerek, "Abi, ileride yine Su Shiyu ile uğraşmamız gerekecek mi?" dedi.

        "Neden gerekmesin?" Chu Mingyun, "Bu sadece bir akrabalık, engel teşkil eder mi?" diye sordu.

        "Ama Du Yue..."

        "En fazla Su Shiyu'yu hayatta tutarız, böylece Du Yue'ye karşı adil oluruz." Chu Mingyun ona baktı, gözleri soğuktu. "Yoksa beni vazgeçmem için mi ikna edeceksin?"

        Qin Zhao sessizce başını salladı. Onların bildikleri Du Yue'nin bildiklerinden sadece biraz daha fazlaydı. Ustası ile abisi arasındaki zımni diyaloğu anlamamıştı. Qin Zhao, Chu Mingyun'u uzun yıllardır tanımasına rağmen çoğu zaman onun aklından geçenleri tahmin edemiyordu. Tıpkı şu anda olduğu gibi. Chu Mingyun'un iyi olmadığını görebiliyordu ancak ne düşündüğünü bilmiyordu, dolayısıyla onu teselli edebilmesinin bir yolu yoktu.

        "Abi..."

        "Du Yue'nin az önce ne dediğini duydun mu?" dedi Chu Mingyun aniden.

        Qin Zhao endişeyle ona baktı, hiçbir şey söyleyemedi, sadece düz bir şekilde cevap verebildi. "Duydum."

        Chu Mingyun elini indirdi. "İki taraf da benim değerli dostlarım. Sen onun değerli dostusun." Chu Mingyun Qin Zhao'nun gözlerinin içine dik dik baktı. "Du Yue'nin değerli dostu. O aptala onun arkadaşı olmak istemediğini ne zaman söyleyeceksin?"

        "..." Qin Zhao bu soruyu hiç düşünmemişti. Gözlerini indirerek sakince, "Onu zorlamak istemiyorum." dedi. "Kendisinin anlamasını bekleyeceğim, sonra kararını verebilir." 

        "Kıvrımdan yoksun o beynin anlamasını istiyorsun, bahse girerim o zaman geldiğinde oğlu sana ‘amca’ diyor olacaktır."

        Qin Zhao'nun yanında duran eli aniden yumruk haline geldi. Bir an duraklamanın ardından yine de "Onu zorlamak istemiyorum." dedi. 

        Chu Mingyun sessizce ona baktı. Aniden gülümseyerek, "Az önce aklıma ne geldi biliyor musun?" dedi.

        "Ne?" Qin Zhao aniden başını kaldırdı.

        Sadece Chu Mingyun'un çok ciddi bir şekilde, "Sen keçi beyinlisin, Du Yue ise kıvrımdan yoksun beyinli, sence hanginiz daha iflah olmaz?" dediğini gördü.

        Qin Zhao: "..."

        Neden az önce bu tür bir adam hakkında endişeleniyordu ki? Qin Zhao arkasını dönüp giderken Chu Mingyun onun arkasından epey keyifle gülüyordu.

        Ta ki Qin Zhao'nun figürü de kaybolana, etrafta diğer insanların seslerinden eser kalmayana kadar. Chu Mingyun'un kahkahası gecenin içinde eriyip gitti, giderek hafifleyip yavaşladı, sonunda bir iç çekişe dönüştü.

        "Elinden geleni kendi başına yap mı?" Chu Mingyun ellerini iki yana açarak avuç içlerine baktı. Gözlerini kaldırarak sonsuz yıldızla dolu gök kubbeye baktı. "Bunun çok iyi farkındayım."

Sonraki Bölüm


    Tosbağa Notu:

    Selam dostlar, Jun You Ji Fou radyo dizisinin ilk bölümünü dinlemek isterseniz diye buraya ekliyorum: