Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 49: Rab, İzin Vermiyor

 




Xuanyuan Tarikatından ayrıldıktan sonra Wenren E halk arasında çekinmeden dolaşmaya başladı. Doğrucu yetiştiricilerin onun nerede olduğunu bilmelerini istiyordu, böylece onu çekmek için tuzaklar kurabilirlerdi.


Uzun süre beklemek zorunda kalmadı. Xuanyuan Tarikatının dağının eteğindeki bir restoranda oturmuş şarap içerken yakınında oturan birinin onun duymayacağından korkuyormuş gibi yüksek sesle konuştuğunu duydu. "Doğrucu tarikatlardaki o on yedi uzmanın katilinin aslında Xuanyuan Tarikatından Wenren E olduğunu duydum. Şu anda Shangqing Tarikatından Baili Qingmiao'yu kaçırmış ve kan denizine doğru yola çıkmış."


"Baili Qingmiao mu? Güçlü biri mi? Onu neden kaçırsın ki?" diye sordu bir başkası aynı tonda.


"Bilmiyor musun? Baili Qingmiao bir yüzyıldan daha kısa bir sürede vücut birliğine ulaştı. Wenren E vücut birliği veya daha yüksek aşamada olan yetiştiricileri öldürüyor. Onun yetenekleri bu kadar iyiyken Wenren E neden onu es geçsin ki?" dedi ilk kişi vurgulayarak.


"Baili Qingmiao'yu kim kaçırdı demiştin?" diye vakitlice araya girdi Wenren E.


"Tabii ki Kan İblisi Wenren…" Adam farkında olmaksızın başını çevirdi ve şaşkınlıkla haykırdı. "Wenren E!"


Arkadaşı hızla bir köşeye büzüldü. "Hayır, beni öldürme! Ben sadece simyacılık aşamasındayım, senin dişinin kovuğuna bile sığmam. Beni özümsemenin bir faydası yok!"


Wenren E kolunu sallayarak ikisini de güya dövdü ve ardından kan denizine doğru yola çıktı.


O sıralarda Baili Qingmiao gözlerini açtı. Son iki aydır Shangqing Tarikatının arka dağlarında kapana kısılmışken gözlerini açtığında kendini garip ve korkunç bir yerde bağlı buldu. Tehlike karşısında her şeyden önce öğrencisini korumaya çalışmıştı ve şimdi dantianındaki acıya katlanırken Su Huai'yi sarsarak uyandırıyordu. Dişlerini sıkarak, "Öğrencim, uyan, buradan çıkmalıyız!" dedi.


Su Huai şaşkın şaşkın gözlerini açtı. Etrafına baktığında yukarıdaki kararmış gökyüzünü ve aşağıdaki koyu kızıl denizi görünce "Burası neresi?" diye haykırdı.


"Emin değilim," dedi Baili Qingmiao. "Ama yukarı tırmanmak zorundayız."


Bellerinden bir iple asılmışlardı ve altlarında kan denizi olacak şekilde bir uçurumun kenarından sarkıyorlardı. Ortam çok tuhaftı. Ruhsal enerjisiyle birkaç kez uçurumdan yukarı uçmaya çalıştı ama nafile. Ruhsal enerjisi bastırılmış değildi, sadece uçamıyordu. Sanki aşağıdan bitmeyen bir çekim gücü geliyor, çevredeki ruhani enerjiyi emiyordu. Yukarı çıkmak istiyorlarsa elleri ve ayaklarıyla tırmanmaları gerekiyordu.


Baili Qingmiao'nun korkmuş olması gerekirdi ama kalbi olmayacak kadar durgundu. Muhtemelen Zhongli Qian onun duygularını yatıştırıyordu.


Baili Qingmiao kendi kendine her şeyin yoluna gireceğini söyledi. Gözlerini sol üst tarafındaki çıkıntılı bir kayaya dikti, onu tutup tırmanmaya hazırlandı. Usta olarak önce o gitmeli ve öğrencisi için güvenli bir yol bulmalıydı.


Avucu taşa değdiği anda etini kemiren yakıcı bir acı hissetti. Elini hemen geri çektiğinde avucunun açık teninin kararmış olduğunu, içinde sürekli kan kabarcıkları oluşup patladığını gördü.


"Usta!" Baili Qingmiao'nun yaralandığını gören Su Huai, yemesi için aceleyle bir hap çıkardı. Onları buraya her kim astıysa oldukça tuhaftı. Ruhani enerjileri mühürlenmemiş ve depolama eşyaları alınmamıştı. Sadece asılmışlardı.


Hapı aldıktan sonra Baili Qingmiao kendini çok daha iyi hissetti. Yukarı baktı fakat etrafta kimseyi göremedi.


"Burası nasıl bir yer böyle? Az önce Shangqing Tarikatındaydık, nasıl oldu da birdenbire buraya geldik?" Baili Qingmiao başını tutarak, "Shangqing Tarikatına bir şey olmuş olabilir mi?”


Su Huai gerçekten de ustasının kafasına vurmak ve onun herkesin içindeki iyiyi görme eğilimini beyninden söküp atmak istiyordu. Öfkeyle "Zhongli Bey Shangqing Tarikatında misafir olarak kalıyordu. Tarikatta bir şey olsaydı öylece oturup sizi götürmelerine izin vereceğini mi sanıyorsunuz? Şu anda iyi durumda olduğu çok açık, belli ki ya size ne olduğunu bilmiyor ya da bu konuda bir şey yapamıyor. O oradayken ve Shangqing Tarikatının bariyerleri varken sizce tarikat saldırıya uğramış olabilir mi?"


"O zaman... ne oldu?" Doğrusu Baili Qingmiao cevabı çoktan bulmuştu. Sadece buna inanmak istemiyordu.


"Ne olabilir ki? Bayılmadan önce gördüğünüz son kişi kimdi?!" Su Huai neredeyse bağırıyordu.


Kıdemli ağabeyiydi. Baili Qingmiao kıdemli ağabeyinin kendisini görmeye geldiğini, sonra bilincini kaybettiğini ve bu yerde asılı olarak uyandığını uzun zamandır hatırlıyordu.


Su Huai, "Shangqing Tarikatının bizi buraya bir amaç için astığı çok açık." dedi. "Baksanıza, şu anda oltaya takılmış yem gibi görünmüyor muyuz?"


Bir hayalet yetiştirici olarak sıradan insanları cezbetmek için sık sık yem kullanırdı. Gözlerini açtığında şahit olduğu durum bundan daha tanıdık olamazdı.


"Tarikat beni ne için kullanmak istesin?" diye kuşkuyla sordu Baili Qingmiao.


"Ne için olabilir ki?!" Su Huai bağırdı. "Daha önce senden yapmanı istedikleri ama senin reddettiğin şeyi hatırlıyor musun? Belli ki istedikleri şey bu!" Ustası nasıl bu kadar aptal olabiliyordu?


 "Ben..." Baili Qingmiao başını salladı. Bunu o da fark etmemiş değildi, sadece inanmak istememişti.


Shangqing Tarikatı ondan Usta Qingxue'yi çekmesini istemiş, o da bunu reddetmiş ve bu yüzden dağlara kapatılmıştı. Kıdemli ağabeyi ona bir kez daha düşünmesi için yalvarmış ama o yine de kabul etmemişti. Bir sonraki gelişinde ise onu bayıltmıştı.


"Şeytani yetiştiricileri cezbetmek için kendi öğrencilerini kullanıyorlar!" dedi Su Huai öfkeyle. "Shangqing Tarikatı nasıl hâlâ kendilerini doğru yoldakiler olarak adlandırabiliyor? Onlar sadece bir avuç el altından iş çeviren dolandırıcı!"


Sesini yükseltmiş ve daha uzağa ulaştırabilmek için ruhani enerjisini kullanmıştı. Uçurumun tepesinde pusuya yatmış olan insanların onu duyduklarından emin olmak istiyordu.


Uçurumun tepesinde birkaç yetiştirici kan iblisini yok etmek için çoktan bir göksel ağ kurmuştu. Su Huai gibi bir çömezin onlara bağırdığını duyan bazılarının yüzleri kızardıysa da kimse ses çıkarmaya cesaret edemedi.


Fakat Baili Qingmiao ve arkadaşlarına karşı kin besleyen Nanguo Klanından bir ihtiyar ayağa kalkarak uçurumun kenarına doğru yürüdü. "Bir iblisi öldürmek için birkaç öğrenciyi feda etmenin ne sakıncası var?" dedi ikisine.


"Seni bunak!" diye bağırdı Su Huai. "Siz Nanguolar büyük ustam sizin gerçek yüzünüzü ortaya çıkardığı için kin besliyorsunuz ve şimdi de o ziyafete katılan hepimizi ortadan kaldırmak istiyorsunuz, öyle değil mi? Shangqing Tarikatı Nanguo Klanıyla ittifak kuracak kadar alçaldı mı? İğrenç! Shangqing Tarikatının bir öğrencisi olmak ne utanç verici!"


O, gezgin ruhları yemek için sık sık pazar yerlerinde takılan bir hayalet yetiştiriciydi. Eğer isterse cadaloz küçük bir holigan gibi küfredebilirdi, söylemeyeceği hiçbir şey yoktu.


Zaten ölmek üzereydi, bu yüzden Su Huai hiçbir çekincesi olmadan Shangqing Tarikatına ve Nanguo Klanına var gücüyle sövdü. Baili Qingmiao onun kullandığı dilin kabalığı ve hakaretlerinin çeşitliliği karşısında şaşkına dönmüştü. Öğrencisi her zaman çok uslu olmuştu, ara sıra biraz isyankâr olsa bile hiçbir zaman zarar verme niyeti olmamıştı. Ayrıca onca zaman boyunca Zhongli Bey’in yanında edebiyat eğitimi almıştı. Daha önce onun küfürlü konuştuğunu hiç duymamıştı, bu yüzden bugün neye uğradığını şaşırmıştı.


Sesini kısarak, "Eğer Zhongli Bey böyle küfrettiğini duysaydı..." dedi.


Su Huai kaskatı kesildi. Dili hemen resmileşti fakat hakaretlerine devam etti, sadece küfretmeyi bırakmıştı. Sözleri hâlâ eskisi kadar çeşitliydi; ağzından "korkaklar", "sıçanlar" ve "adi sahtekârlar" gibi kelimeler dökülüyordu. Baili Qingmiao onun insanlara hakaret etmek için bu kadar kelime ezberleyebilmesine karşın nasıl hâlâ şiir ezberleyemediğini anlayamıyordu.


"Yaşlı itler sizi, eylemleriniz şeytani tarikatlarınkinden bile daha alçakça!" diye bağırdı Su Huai.


Doğrucu yetiştiriciler onu duymamış gibi davrandı. Nanguolu ihtiyar hakaret etmekte onun eline su dökemeyerek titreyen parmağıyla Su Huai'yi işaret edip ona "adi velet" dedikten sonra geri çekildi. Su Huai sesi kısılana kadar bağırdıysa da kimse cevap vermedi. Böylece Baili Qingmiao'ya "Tarikatınız iyi değil ve kıdemli ağabeyiniz hiç iyi değil. Onu sevmeyi bırakın."


Baili Qingmiao belli belirsiz bir sesle, "Kıdemli ağabeyim… tarikatın emirlerine itaatsizlik edemez." dedi.


Su Huai ustasına saygısızlık etmenin eşiğindeydi. "Shangqing Tarikatı sizden Qiu Congxue'yi kandırmanızı istediğinde kabul etmek yerine hapsedilmeye razı oldunuz. Nasıl oluyor da Shangqing Tarikatı sizi yem olarak kullanmak istediğinde He Wenzhao bunu reddedecek güçte olmuyor?"


Baili Qingmiao'nun nutku tutulmuştu.


[Ağzına sağlık öğrenci!]


[Kadın kahramanın yavaş zekâlı beyninin birileri tarafından ciddi şekilde azarlanması gerekiyordu.]


[Bu beşinci erkek Su Huai böyle haykırabiliyormuş ya kız! Orijinal versiyonda kimliği ortaya çıkmadan önce He Wenzhao tarafından öldürülmüştü ve esasında söz önünde değildi. Şimdi düzenlemelerden sonra aslında oldukça ağzı bozuk olduğunu öğreniyoruz.]


[Baili Qingmiao bir an dağlarda düşüncelere daldı, sonra burada uyandı. Birkaç bin kelime kaçırdığımı düşünmüştüm. Şimdi her şey açıklandı, He Wenzhao utanmaz biri, MC'yi istemediği bir şeyi yapmaya zorlarken kendi iyiliği içinmiş gibi davranıyor.]


Wenren E kan denizine koşarken gelişmeleri her an takip edebilmek için bir yandan da kitabını okuyordu. Baili Qingmiao uyandıktan sonra Sadomazoşistik Güzellik değişmiş ancak Yıkım Tanrısı aynı kalmıştı. He Wenzhao muhtemelen hâlâ Kan İblisi Ata’nın kontrolü altındaydı.


Kitabı bir kenara bırakarak doğruca kan denizine vardı. Pusudan habersizmiş gibi davranarak ileri atılıp Baili Qingmiao'nun önünde belirdi.


Baili Qingmiao önünde biri belirdiğinde öğrencisinin hakaretlerini kederle dinlemekteydi. Baktığında onun Wenren E olduğunu görerek "Kıdemli Wenren, neden buradasınız?" diye haykırdı.


Wenren E, "Rabbin sana borçlu olduğunu söylemişti." dedi.


Ayrıca kan denizinin üzerinde uçamıyordu. Denizin amansız çekimini hissediyordu. Uçurumun yüzüne bir mızrak sapladı, sapının üzerinde durdu ve Baili Qingmiao'yu çekti. "Siz usta ve öğrenci ikilisi, rabbinize sıkı tutunun. Sizi tepeye çıkaracağım."


"İblis Lordu, tepede bir pusu var!" Su Huai'nin daha fazlasını söyleyecek zaman bulamadan üstlerinde altın bir ağ belirdi.


Gökyüzünde dokuz uzman meydana çıktı. Aralarında Shangqing Tarikatının yeni uyanmış lideri de vardı.


Wenren E dudaklarını büktü. "Doğrucu tarikatlar bile böyle aşağılık, el altından yöntemlere mi başvuruyor? Yine de rabbi öldürmeyi planlıyorsanız birkaç kişi daha göndermeniz gerekmez mi? Dokuz kişi ne işe yarar? Ah, rabbiniz şimdi hatırladı; Büyük Tarikat Savaşı sırasında uzmanlarınızın çoğu rabbin elinde ölmüştü, şimdi on kişi bile toplayamıyorsunuz! Hahahaha!"


Kahkaha atarak başını geriye attı. "İçiniz rahat olsun." dedi Baili Qingmiao'ya. "Bu bir avuç insan rabbin için tehdit değil."


"Kıdemli Wenren, tek yaptığım Kar Alevi ve Yıkılmış Zirvenin Düşmüş Meteorunu bulmanıza yardım etmekti." dedi Baili Qingmiao. Wenren E'ye bakarken gözyaşları yanaklarını lekeliyordu. "Beni kurtarmak için tehlikeye atılmanıza gerek yok"


Wenren E soğuk bir ifadeyle, "Rabbin seni kurtarmak için burada değil." dedi. "Rabbin sadece bir şeyi açıkça görmeni sağlamaya çalışıyor."


Dokuz uzmanla karşı karşıya gelen Wenren E’nin hiç korkusu yoktu. Üzerinde Yedi Ölüm baltalı kargısının yanı sıra fazlasıyla sihirli silah vardı. Böylece bir çift kılıç çıkararak önce Baili Qingmiao ve Su Huai'nin iplerini kesmek için kullandı, sonra onları uçurumun yüzüne saplayarak basamak olarak kullanıp yukarı sıçradı.


Çevredeki kayalıklar uzun yıllar boyunca kan denizinin kaotik gücüne ve şeytani enerjisine maruz kalıyordu ki oldukça aşındırıcılardı. Wenren E bile onlara doğrudan dokunmaya cesaret edemiyordu. Zirveye ulaşmak için sadece bu şekilde basamaklar oluşturabilirdi.


Birinci sınıf sihirli eşyalar dahi uçurumun yüzeyiyle birkaç dakika temas ettiğinde kana dönüşürdü. Baili Qingmiao mızrağın ve iki kılıcın çoktan aşındığını gördü. Kendi elini düşününce yutkundu, soğuk terler döktü.


Kıdemli ağabeyi… onu buraya getirirken buranın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyor muydu? Baili Qingmiao şaşkınlık içinde düşündü.


Neyse ki Wenren E'nin üzerinde bol miktarda silah vardı. Bıçakları, mızrakları ve kılıçları uçurumun yüzüne saplaya saplaya sadece birkaç sıçrayışta tepeye, ağın yanına ulaştı.


Wenren E ağa bakarak, "Sadece bir göksel ağ oluşumu," dedi. Yedi Ölüm baltalı kargısını kaldırarak tüm gücüyle savurdu, yıldızların gücü altında göksel ağ oluşumu bir çatırtıyla kesildi. 


Baili Qingmiao’yu taşıyarak yukarı sıçradı, neredeyse ağdan kurtulmuştu. Dokuz uzmanın saldırıları Wenren E’ye zarar vermek bir yana, ilerlemesini bile yavaşlatamadı.


O anda He Wenzhao ortaya çıktı. Gözleri soğuktu. Wenren E'nin Baili Qingmiao'yu koruduğunu görünce gözleri parladı ve bir kılıç kaldırarak Baili Qingmiao'nun kalbine sapladı.


Wenren E bunun He Wenzhao değil, onu ele geçiren Kan İblisi Yaşlı Ata olduğunu fark etti.


Ama sorun değildi. Bunu gören Baili Qingmiao'nun ona karşı hislerinin ölmesi yeterliydi.


Wenren E Baili Qingmiao'ya kalkan olmak için dönerek kılıcı sırtıyla engelledi. Kıdemli ağabeyinin kendisine acımasızca saldırdığını gören Baili Qingmiao şaşkına döndü.


Bu sırada Kan İblisi Ata’nın bilinci geri çekildi ve sorumluluğu He Wenzhao'ya bıraktı. He Wenzhao eline baktı, az önce ne yaptığının farkına varmış gibiydi. "Kardeşim, ben değildim!" diye bağırdı. "Bunu ben yapmadım!"


Kılıç Kan İblisi Ata’nın gücüyle doluydu ve Wenren E'nin kendi ilahi ruhuna kazıdığı kan dizisine zarar verebiliyordu. Bir kan yetişimcisi, kan yetişiminden en iyi anlayan kişiydi, Wenren E'nin kan gücünü nasıl yok edeceğini sadece Kan İblisi Ata bilebilirdi.


Çıkış gözlerinin önündeydi ama Wenren E ağır yaralanmıştı. Bir eliyle Baili Qingmiao ve Su Huai'yi tutarken diğer eliyle dokuz uzmanın saldırılarını engellemek için baltalı kargısını savurdu. "Yakalayın onları!" diye bağırarak Baili Qingmiao ve Su Huai’yi gökyüzüne fırlattı.


Gökyüzündeki bir figür ikisini de havada kaptı. Qiu Congxue tam zamanında gelmişti!


"Usta Qingxue..." Baili Qingmiao bugün çok fazla şok yaşamıştı, Qiu Congxue'nin cübbesini tutarak hıçkıra hıçkıra ağladı. "Lütfen, Kıdemli Wenren'i kurtarın. Lütfen..."


"Artık çok geç." Qiu Congxue gökyüzünde durmuş, sessizce aşağıdaki sahneyi izliyordu.


Altın ağın içinde, dokuz farklı büyülü silah Wenren E'nin vücudunu delip geçmişti.


Tüm bunlar olurken vücudunu delip geçen kılıç kan desenlerini yok etmeye devam etti. Wenren E etrafındaki herkesi kana çevirip güçlerini özümseyerek kendini iyileştirmek istese bile bunu yapamazdı.


Kan qi'sinin çekilip tükendiğini hisseden Wenren E kahkahalara boğuldu. Kan İblisi Ata’nın bir kan yetişimcisini öldürmek için bir yolu olduğunu biliyordu. Kan desenleri parçalandığına göre Zhongli Qian ile yaptığı plan boşa gitmemişti.


Planın üç hedefi vardı: Birincisi, Baili Qingmiao'nun He Wenzhao'nun kendisine saldırdığını kendi gözleriyle görmesini ve böylece onu tamamen unutmasını sağlamaktı.


İkincisi, haini ortaya çıkarmak ve ikinci cildi elde etmek için Kan İblisi Ata ve Cen Zhengqi'nin iş birliğinden yararlanmaktı. Aynı zamanda vücudundaki kan desenlerini yok ederek kan tutkusundan kurtulabilirdi.


Üçüncüsü ise Kan İblisi Ata’yı harekete geçmeye zorlamaktı. Şimdiye kadar He Wenzhao tarafından bastırılmıştı ve gücünü geri kazanmak için yetiştiricileri tüketmeye cesaret edememişti, bu yüzden doğrucu tarikatların onu keşfetmesinin bir yolu olmamıştı. Şimdi doğrudan harekete geçtiğine göre tarikatların kafası bir süreliğine karışabilecek olsa da önünde sonunda anlayacaklardı. Öncesinde on yedi uzmanın ölümünden Wenren E'yi sorumlu tutabilirdi ama Wenren E öldükten sonra Kan İblisi Ata daha fazla insanı tüketmekten kendini alıkoyabilir miydi? Yapamazdı. Bir kan yetişimcisi öldürmeye başladıktan sonra durması mümkün olmazdı. Kitapta, Kan İblisi Ata He Wenzhao'nun bedenini almak için ilahi aleme kadar beklemiş ve ondan önce hiçbir şey yapmamıştı. Bu sefer işler farklıydı. İlahi âleme kadar dayanamayacaktı.


Her şey mükemmel bir şekilde planlanmıştı. Geriye kalan tek şey, kan denizindeki kaotik enerjiyi iyileşmek için kullanıp kullanamayacağıydı.


Vücuduna silahlar saplanmışken dokuz uzmanın durmadan tılsımlar fırlatmasıyla Wenren E doğruca kan denizine düştü.


Kaotik enerjiyi özümseme konusunda hâlâ kendine biraz güveniyordu çünkü üçüncü ciltte bir şey keşfetmişti. Kendisine biraz zaman tanındığı sürece gücünü yeniden kazanabilecekti.


Wenren E her şeyin mükemmel gittiğini düşünüyordu.


Tam o sırada aniden umutsuz bir çığlık duydu. "Lordum!"


Wenren E'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Denize düşmeden hemen önce hayalet maskeli bir adamın hiç tereddüt etmeden göksel ağ oluşumundan geçerek peşinden Kan Cehennemi'ne doğru ilerlediğini gördü.


Maskenin altında Yin Hanjiang'ın kıpkırmızıya dönüşmüş gözleri vardı.


"Olur da rabbin göçerse, bana eşlik edebilirsin." Wenren E aniden bunu bir zamanlar Yin Hanjiang'a söylediğini hatırladı.


Yin Hanjiang kararlı bir insandı. Wenren E bir şeye izin verirse onu yerine getirirdi.


"Asla olmaz! Rabbin buna izin veremez!" Wenren E, kendisine sürekli yaklaşan Yin Hanjiang'a emirler yağdırdı.


Wenren E'nin bir düşüncesiyle üzerindeki savunma cübbesi uçarak Yin Hanjiang'ın etrafını sardı.


Kan denizine düştüğü anda Wenren E elini kaldırıp avucunu tüm gücüyle sihirli cübbeye vurarak Yin Hanjiang'ı uçuruma itti.


Yin Hanjiang kan denizinden geriye itilirken vücudu yaralarla kaplı lordunun bu diyardaki en korkunç cehenneme düşüşünü izledi.


"Ahhhhh!" Acı dolu bir çığlık kan denizinde yankılandı.


Yedi Ölüm düşer, Ordu Ezen çıldırır.