Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 10: Şimdiki imparator, ülke işlerini yönetmekten başka, başta resim ve ahşap oymacılığı olmak üzere diğer her konuda da yetkindi.

 

        Tek bir gece içinde Changan yeniden hayat bulmuştu.


        Daxia'nın genç imparatoru Li Yanzhen sekiz yıldır tahttaydı. Hunlar ile olan çatışma çoktan yatışmıştı. Uluslar artık birbirlerine karışmıyordu. Önceki yılların felaketleri atlatılmıştı. Göklerin altındaki her şey artık saltanatın adı olan Yonghe'ye benziyor, uyum, barış ve güven sergiliyordu. Ülkesine yeterince sevgi ve ilgi gösterdikten sonra Li Yanzhen kendisine de sevgi ve ilgi göstermek istiyordu.


        Önceki imparatorun çok az oğlu vardı ve çoğu genç yaşta ölmüştü, bu nedenle Li Yanzhen daha reşit olmadan tahta geçmişti. O dönemde Hunların saldırıları sıkça yaşanmakta ve zaman çalkantılı geçmekteydi. Saraya gönderilen imparatorluk cariyeleri, soylu aileler tarafından alelacele seçilen sıradan kadınlardı. Sessiz, yasalara uyan ve ilgi çekmeyen insanlardı. Oysa Li Yanzhen’in doğası zarifti; şiire, dansa ve şarkıya ilgi duyuyordu. Ancak boş zamanlarında eserler bestelediğinde, kimse bu eserlere hayranlık duymasında ona eşlik etmezdi. Sivil memurlar arasında bu tür şeyleri takdir edebilecek insanlar vardıysa da bunlardan bir kez bahsettiğinde tüm tebaası ve haremi oy birliğiyle şunu derdi: "Majesteleri, ülke işleri önce gelir."


        Ne kadar üzücü.


        O gün saray salonunda herkes kendi payına düşeni rapor ettikten sonra Li Yanzhen etrafına bakındı ve gözleri özellikle Su Shiyu'da durdu. Li Yanzhen, kendisine eşlik edecek birkaç zeki ve hayat dolu kadın seçebileceğini umarak hareme alım etkinliğini nazikçe gündeme getirdi.


        Su Shiyu gözlerini indirip hafifçe gülümseyerek, "Bu sarayın meselesi, majesteleri neden bendenize sorma ihtiyacı duyuyor?" diye cevap verdi.


        Chu Mingyun ona şöyle bir baktı. Kaşlarını hafifçe çatarak o yılı açıkça hatırladı; birisi harem alımını reddederken sözleri o denli yumuşak ve ciddiydi ki Li Yanzhen yıllarca bir daha sormaya cesaret edememişti.


        Özetle durum şuydu: Majesteleri henüz genç, kendisini geliştirmelidir; ülke işleri önce gelir, bu nedenle lütfen bekleyin.


        O sırada Chu Mingyun öylesine Qin Zhao'ya bundan bahsetti ve iç çekerek başını salladı. "Kendisi evli değil ve bu yüzden başkalarının da onunla birlikte karakterlerini geliştirmelerini istiyor. Eğer başmüfettişlikten emekli olacağı bir gün gelirse muhtemelen inzivaya çekilip meditasyona başlayacaktır."


        Qin Zhao'nun felçli yüzü onu görmezden geldi.


        Her halükarda hareme karar verildi. İyi ailelerden gelen kadınlar imparator tarafından seçilmeyi beklemek üzere başkente geleceklerdi.


        Sadece birkaç gün içinde şehre çok sayıda araba girdi. Tüm soylu kadınlar gergin bir hazırlık içindeydi. Uzaklardan birkaç derebeylik de çok sayıda güzellik gönderdi. Çayevlerindeki tüm dedikodular bu kadınlara odaklanmıştı. Ayrıntılara kendi düğünlerine kıyasla bile çok daha fazla dikkat ediyorlardı.


        Bu atmosfer gerçekten de oldukça bulaşıcıydı, çünkü Qin Zhao bile soğuk durmaya devam edemiyordu. Chu Mingyun'u bulmak için çalışma odasına gidip bundan bahsetmek için inisiyatif aldı.


        Chu Mingyun yavaşça gözlerini kaldırıp ona baktı. "Kıskanıyor musun?"


        "..." Qin Zhao'nun yüzü taşlaştı. "Bu kadar çok memur kendi insanlarını saraya teslim etmek için acele ediyor. Neyin peşinde olduklarını bilmiyor musun?"


        Harem ve saray çok eski zamanlardan beri birbirlerini etkilemişlerdi.


        Chu Mingyun parmaklarında yeşim yeşili bir üzüm tutuyordu. "Bir tane ister misin?"


        "Abi," demekten kendini alamadı Qin Zhao. "O tahta çıktığında henüz saraya katılmamış olmamız kaçmış bir fırsattı. Şimdi böyle bir şans varken sen bunun geçip gitmesine izin mi vermek istiyorsun?"


        Chu Mingyun, Qin Zhao'nun bakışlarına karşılık meyve tabağını yavaşça ve metodik bir şekilde kenara çekti. Birkaç ciltlik belge daha alıp kitaplığın üzerine koyduktan sonra gözlerini kaldırıp ona baktı. "Ne şansı?"


        Soğuk soğuk güldü. "Kadınları piyon olarak kullanmak, onları casus olarak saraya teslim etmek mi? Konumlarını sağlamlaştırmak için bu tür taktiklere bel bağlamak zorunda kalanlar sadece işe yaramaz insanlardır."


        Qin Zhao'nun nutku tutuldu. Bu tür bir taktiği onaylamamakla birlikte Chu Mingyun daima fırtınanın ortasında yer alırdı. Eğer o bu fırsatı kullanmasaydı bile başkalarının da aynı şansı Chu Mingyun'a karşı kullanmayacağını söylemek zordu. Abisi kibriyle onları ciddiye almıyordu ama Qin Zhao için endişelenmek elinde değildi.


        Chu Mingyun Qin Zhao'ya bakarken aniden şöyle dedi: "Eğer ilgileniyorsan... bu imkansız değil."


        Qin Zhao ona garip garip baktı.


        Chu Mingyun yavaşça, "Bir düşün, emrim altında çok fazla kadın yok ama Du Yue göze oldukça hoş geliyor, neden onu saraya göndermiyoruz? Bunu yapmak ister misin?" dedi.


        "Abi..."


        "Hey! Benim hakkımda ne konuşuyorsunuz?" Du Yue kapıyı iterek içeri girdi.


        Qin Zhao: "..."


        Chu Mingyun: "Sana çeyiz hazırlatma niyetindeyim. Qin Zhao evlenmek istiyor..."


        "Saçmalık." Du Yue kaygısızca sırıtarak bir sandalye buldu. "Bu sadece senin ahlak yoksunluğun. Qin Zhao çeyiz hakkında konuşmazdı."


        Chu Mingyun'un son birkaç kelimesi Du Yue'nin yüksek ve net sesi tarafından bastırılmıştı. Yine de Qin Zhao dudaklarını ince bir çizgi halinde büzerek Chu Mingyun'a endişeli bir bakış attı.


        Chu Mingyun başını eğip güldü. Alay edercesine derin bir nefes aldı ve ayağa kalkıp tek başına çalışma odasına doğru ilerlemeden önce bir yığın belge aldı.


        Du Yue arkasından seslendi. "Hey! Nereye gidiyorsun? Daha yeni geldim!"


        Chu Mingyun çoktan dışarı çıkmışsa da sesi hala netti. "Bu oda aptallıkla dolu, biraz hava almaya çıkıyorum."


        "Şu piç kurusu." Du Yue kaşlarını çattı. “İster inan ister inanma, seni zehirleyeceğim!"


        Aslında, bunu söylemeye cesaret etmeden önce Chu Mingyun'un artık duyamayacağı gerçeğine güveniyordu.


        "...Du Yue," dedi Qin Zhao aniden.


        "Ne oldu?" Du Yue dönüp ona baktı.


        Qin Zhao Du Yue'nin berrak gözleriyle karşılaştığında dili tutuldu. Chu Mingyun’un az önce söylediği sözler Qin Zhao'nun göğsüne öyle bir çarpıyordu ki ne yapacağın, ne söyleyeceğini bilemez hale geldi. Neyse ki herhangi bir duygu göstermeyen bir yüzle doğmuştu ve Du Yue ayrıntılara dikkat eden bir insan değildi, bu yüzden yanlış bir şey göremiyordu.


        Qin Zhao uzun süre konuşamadı ve sonunda kuru bir sesle, "Üzüm yer misin?" dedi.


        Du Yue daha sonra masanın üzerinde hâlâ parlayan su damlacıklarıyla kaplı olan üzüm salkımına doğru baktı ve başını hafifçe sallayarak, "Yerim!" dedi.


        Qin Zhao ve Du Yue karşı karşıya oturup üzümleri ciddiyetle yerken diğer tarafta Chu Mingyun belgeleri saraya götürdü.


        Başkomutan ve başmüfettiş her ay imparatora rapor verirdi, bu geleneksel bir uygulamaydı.


        Chu Mingyun bir görevli tarafından sarayın çalışma odasına götürüldüğünde Su Shiyu çoktan gelmişti. O da Chu Mingyun gibi elinde birkaç el yazması tutmakta ve kafasında bilinmeyen düşüncelerle masaya bakmaktaydı. Ana koltukta oturan Li Yanzhen elinde bir oyma bıçağı tutuyor, başı öne eğilmiş halde sabırla oyuyordu. Yanında bir insan boyunda, hafif bir kokuya sahip ahşap bir blok var; belli ki yüksek kaliteli bir malzemeydi. Belki de saraya haraç olarak gönderilen nadir bir ahşap türüydü.


        Şimdiki imparator, ülke işlerini yönetmekten başka, başta resim ve ahşap oymacılığı olmak üzere diğer her konuda da yetkindi.


        Chu Mingyun Li Yanzhen'e selam verdi. Li Yanzhen bir bakış bile atmadan baştan savma bir sesle karşılık verirken "Belgeleri masanın üzerine koyun.” dedi.


        Masanın üzerinde, harem seçimindeki kadınların yarısı açılmış birkaç portresi ve parşömenlerin üzerine dağılmış birkaç oyma bıçağı vardı. Chu Mingyun ancak o zaman Su Shiyu'nun neyi düşündüğünü anladı; belgeleri koymak için bir yer arıyordu. Chu Mingyun öne çıkarak belgeleri doğrudan portrelerin üzerine koydu. Su Shiyu ona baktı ve ona uyarak belgelerini koydu.


        Su Shiyu cübbesinin kollarını düzeltti. Hâlâ oyma işine dalmış olan Li Yanzhen'e baktı ve hafifçe öksürdü. Su ailesi veliaht prens zamanından beri onu destekliyordu ve Su Shiyu ondan daha yaşlıydı. Li Yanzhen ona saygı duyuyordu. Onun sesini duyunca hızla başını kaldırıp gülümsedi. "Dinliyorum. Raporlarınıza devam edin."


        Chu Mingyun ve Su Shiyu buna gerçekten alışkındı. Li Yanzhen'i tek kalp ve iki zihinle oymasına bakarken bırakarak raporlarını sundular. Li Yanzhen bir iç çekiş ve gülümsemeyle dikkatini onlara çevirdi. "Bana yardım eden iki sevgili tebaam var. Dünya barış ve refah içinde, denizler sakin ve nehirler berrak. Ne şans."


        Chu Mingyun ve Su Shiyu kalplerinde farklı düşünceler barındırırken gülümseyerek karşılık verdiler.


        Li Yanzhen bir süre kendi kendine mırıldandıktan sonra, "Her iki sevgili tebaama da sormak istediğim başka bir şey var." dedi.


        "Lütfen sorun majesteleri."


        "Bu ahşap parçası gerçekten çok kıymetli. Göklerin hediyesine layık olmanın tek yolunun onu yüce bir güzelliğe dönüştürmek olduğunu düşündüm. Sevgili tebaalarımın önerebileceği biri var mı?"


        "..."


        Bir anlık sessizliğin ardından Su Shiyu ağzını açtı: "Harem seçimi devam ediyor, her yerden güzeller burada toplanıyor, majesteleri içlerinden herhangi birini seçebilir."


        Li Yanzhen başını salladı. "Elbette ki onlara bir göz attım. Tüm güzeller arasında sevgili tebaam Su'yu geçebilen olmadı. Hiçbiri beni tatmin etmiş değil."


        “Bendeniz bir erkeğim, nasıl onlarla aynı kefeye konabilirim?” diyerek güldü Su Shiyu. "Ayrıca, konu dış görünüş olduğunda Chu Bey güzelliğin zirvesi olarak kabul edilebilir."


        Başından beri sessiz kalan Chu Mingyun yana doğru baktı ve kaşlarını kaldırdı. "Ben de bir erkeğim."


        Su Shiyu onunla göz göze geldi ve hafifçe gülümsedi. "Aksini ne zaman iddia ettim ki? Chu Bey bunu vurgulamak için neden acele ediyor?"


        "..." Chu Mingyun sanki bunu duymamış gibi davrandı. Başını çevirdiğinde Li Yanzhen'in dikkatle bakan gözleriyle karşılaştı. Şaşırmaktan kendini alamadı. O ağzını açmaya fırsat bulamadan Li Yanzhen’in sıkıntıyla başını salladığını gördü. "Sevgili tebaam Chu da güzel olmasına rağmen gözleri çok şeytanî. Onun güzelliği benim sevdiğim türden değil."


        Su Shiyu sessizliğe gömüldü.


        Chu Mingyun’un kaşları seğirdi. Soğuk bir alayla güldü. "Bendenizin görünüşü majestelerinin beğenisine hitap etmediği için gerçekten… utanıyorum."


        Li Yanzhen elini kaldırdı. "Zararı yok."  Sonra dönüp Su Shiyu'ya baktı. "Az önce güldün mü?"


        Su Shiyu sakince başını kaldırdı. "Gülmedim."


        “Ya sevgili tebaam Su nasıl bir tipten hoşlanır?” Li Yanzhen ağzından çıkan bu sözler üzerine başını salladı ve güldü. "Ah, unutmuşum. Sen hiçbir şeyden hoşlanmazsın."


***


        Bu dünyada sayısız güzellik vardı. Saraylarda ya da soyluların evlerinde toplananların dışında bir de kırmızıfener bölgeleri mevcuttu. Kuş cıvıltıları gibi fısıltılar ve rüzgârdaki güzel koku, fani âlemde cennetten bir mekandı.


        Kırmızı Kol Konağı'nın zengin süslemeli binasının önünde gösterişli bir sedan durdu. Girişte konukları karşılayan kadın arabadan inen adamın yanına koştu çabucak. Özenle gülümsedi. "Ah, neden şahsen geldiniz? Bir ihtiyacınız olursa haberci göndermeniz yeterli, bu acele..."


        Adam elini sallayarak onun sözünü kesti. "Nerede o?"


        "Odasında dinleniyor. Onu çağıracağım."


        "Gerek yok." Adam adımlarını hızlandırarak merdivenlerden yukarı doğru çıktı. Aşağıdan gelen sohbet ve kahkaha sesleri hafifledi. Bir hizmetçi kız onun için kapıyı açtı ve saygıyla eğilerek kenara çekildi. Bu odanın içi sade ve nazik bir şekilde dekore edilmişti, şatafattan ve gösterişten tamamen uzaktı, insana kendini bambaşka bir yere girmiş gibi hissettiriyordu. İpek perdeler üst üste binmiş, rüzgarla hafifçe sallanıyor, gölgeleri yaklaşıyordu. Düzgün ve biçimli bir el perdeyi kaldırdı, yüzü güzel ve nazik bir kadın ona gülümsedi.


        Jingshu adama bir selam verdi, sonra gözlerini kaldırdı ve "Şahsen gelmişsiniz, madem neden bana önceden haber vermediniz?" dedi.


        Adam oturarak gülümsedi. "Önemli bir şey değil. Sadece seni görmek istedim."


        Jingshu ona bir fincan çay doldurmak için öne çıktı. Gülümsemesi zayıftı. Tam konuşmak için ağzını açtığında uzaklardan gelen donuk bir çınlama orada bulunan herkesin yüzünü dondurdu. Zeminin titremesi çok hafif olmasına karşın aşağıdan gelen kahkahaları bile geride bırakıyordu. Güçlü bir dövüş sanatları temeli olmasaydı birinin bunu fark etmesi zor olurdu. Adam da pencereden dışarı baktı. İçgüdüleri alarma geçmiş halde bakışlarını birbirlerine çevirirken hem şüphe hem de şaşkınlık hissetmekten kendilerini alamadılar.


        Paniklemiş ayak sesleri onlara ulaştı. Acelesi olan bir hizmetçi gelenekleri hiçe sayarak kafasını odaya sokup bağırdı: "Genç efendi! Durum iyi değil. Batı banliyölerinde bir şeyler oldu!"


        "Sorun nedir?" Adam bir anda ayağa fırladı.


        Ufukta kulakları sağır eden bir gümbürtü patladı. Jingshu hızla pencereye doğru yürüdü ve uzakta, bulutların arasında yanıp sönen yılan gibi şimşekler gördü. Gök gürültüsünün gümbürtüsü gökyüzünde yankılanan davul seslerine benziyordu. Sonunda ağır bulutlar kendi ağırlıklarına dayanamayarak çöktü ve yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı.



        Yazar Notu:



        Su Shiyu: Kusuruma bakmayın ama Chu Mingyun'u özellikle hedef almıyorum, burada bulunan hepinizin rahatsız olduğunu söylüyorum.


        Chu Mingyun: →_→


        Qin Zhao: →_→


        Du Yue: =口=


        Li Yanzhen: Yani sevgili tebaam Su böyle bir tipten mi hoşlanıyor?


        Chu Mingyun: Sormaya gerek yok. Hoşlanıyor evet. Bu yüzden daha sonra benden hoşlanacak.


        Li Yanzhen: →_→


        Su Shiyu: →_→



        Tosbağa Notu:

        Kırmızı Kol Konağı, "kırmızı kol" güzel kadınları ifade ediyor, kısaca genelev yani.