Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 11: Benden başka birini mi görmek istiyorsunuz?

 

        Yan Ye, Qin Zhao'yu başkomutanlık konutuna kadar takip etti ve vermilyon rengi koridordan geçerek çalışma odasına girdi.  Yol boyunca konağın ihtişamını överken birkaç ince soruyla Qin Zhao'nun ağzını yokladı. Ancak siyah cübbeli adam ona sadece sırtını dönerek birkaç kere kayıtsızca “hm” demekle yetindi. Yan Ye'nin yapabileceği pek bir şey yoktu, bu yüzden acıyla ağzını kapattı. Qin Zhao'nun çalışma odasına doğru attığı adımları takip ederek kapının önünde yüz ifadesini yeniden ayarladı ve kapının yavaşça açılmasını izledi.


        Chu Mingyun elindeki kalemle harita üzerinde bir şeyler çizerken ayak seslerini duydu ve başını kaldırdığında Yan Ye'yi gördü. "Burada ne yapıyorsun?"


        Yan Ye selam verdi ve gülümseyerek cevapladı: "Bu naçiz memur ekselanslarının İhtiyar Nazır Chen ile ilgili meseleleri araştırdığını öğrendi. Konu hakkında biraz bilgim olduğu için hemen ekselanslarını bilgilendirmeye geldim."


        Chu Mingyun kalemini bıraktı ve sandalyeye yaslandı. "Chen Xuanwen'in ailesinin nerede olduğunu biliyor musun?"


        "Sadece birazını biliyorum." dedi Yan Ye. "Birkaç gün önce, bu acizane Vali ile bir toplantı için Linan'a doğru yola çıkmıştı. İhtiyar Nazır Chen'in Linan şehri dışında bir malikâne tutmak ve bilinmeyen nedenlerle tüm ailesini oraya teslim etmek için kendisinden yardım istediğini söylemişti. İhtiyar Nazır Chen fazla bir şey söylemek istemedi, bu yüzden Vali onu daha fazla sorgulamadı. Birkaç gün geçmeden malikâne gece yarısı aniden alev aldı. Valinin adamları nihayet olay yerine vardıklarında malikâne çoktan yanmıştı."


        "Gecenin bir yarısı yangın mı çıktı?" Chu Mingyun kaşlarını kaldırdı.


        "Evet. Vali bu durumda nasıl oyalanmaya cesaret edebilirdi? Araştırmaları için birkaç kez adam gönderdi. Yangının kundaklamadan kaynaklandığına dair hiçbir işaret yok. Belki de malikânedeki fenerler yüzündendir."


        "Heh," dedi Chu Mingyun, soğuk bir şekilde gülerek. "Yangına neden olan kişinin kimliği bu kadar kolay ortaya çıkarılabilseydi Chen Xuanwen'in ailesini öldürmeye utanırdı."


        Soruşturma alanında gerçekten de pek çok unsur vardı. Chu Mingyun'un ses tonu öylesine alaycıydı ki Yan Ye soğuk terler dökmekten kendini alamadı. Chu Mingyun'a bakmaya cesaret edemedi ve garip bir şekilde gülümsedi. "Ekselanslarının söyledikleri doğrudur."


        "Chen Xuanwen'in ailesinin cayır cayır yandığını mı söylemek istiyorsun yani?"


        "Bu... durum böyle olmayabilir." Yan Ye şüpheyle bunun üzerine düşündü.


        "Hm?" Chu Mingyun ona baktı.


        Yan Ye tedirgin olarak soğuk terini koluyla silmekten kendini alamadı. "Vali sadece bir tahminde bulunuyor ve bu acizane yalnızca aktarıyor. Ben o kadar emin değilim."


        Chu Mingyun gülerek, "Benden neden bu kadar korkuyorsun?" diye sordu.


        "Daha neler?" Yan Ye cesaretini toplayıp gülümseyerek cevap verdi. "Bazı insanlar gece yarısı bir at arabasının orada durduğunu ve birini kurtardığını gördüğünü iddia ediyor. Belki de bu kişi İhtiyar Nazır Chen'in yalnız yaşayan torunudur. Ancak gece çok karanlıktı ve net olarak görmek kolay değildi."


        Chu Mingyun Qin Zhao'ya baktı. Qin Zhao onunda göz göze geldiğinde başını sallayarak onu onayladı. Yan Ye gittikten sonra Linan'a birini göndermeyi aklına not etti.


        Ancak Yan Ye söylemek istediği her şeyi söyledikten sonra öylece çekip gitmeye hiç niyetli değildi. Bunun yerine gülümseyerek dostane bir tavırla sordu: "Ekselansları İhtiyar Nazır Chen konusunda neden bu kadar endişeli? Her ne kadar bu acizane beceriksiz olsa da ekselanslarının yükünü paylaşabilir."


        Chu Mingyun ona ters ters baktı. Doğal olarak onun kendisini pohpohlama fırsatından yararlanma arzusunu anladı ve kayıtsızca, "Önemli bir şey değil. Sadece İhtiyar Nazır Chen'in torununun oldukça yakışıklı olduğu söyleniyor." dedi.


        "..." Yan Ye, gözlerinin önündeki adamın birdenbire utanmadan erkeklerden hoşlandığını iddia eden biri olduğunu hatırladı. Söylemeye niyetlendiği tüm sözleri yutarak yerini kuru bir kahkahaya bıraktı.


        Chu Mingyun ağırdan alarak, "Bu arada, Su Shiyu’nun evime geldiğini öğrenmesinden korkmuyor musun?" diye sordu.


        "Ekselansları rahat olsun." dedi Yan Ye hemen. "Başmüfettiş şu anda Teftiş Ofisi’nde değil. O benim önümden çıktı ve ben de arkasından onu takip ettim."


        "Öyle mi?" Chu Mingyun'un ilgisi arttı. "Su Shiyu nereye gitti?"


        "Birileri Bayındırlık Nazırı Tan Jing'i yasa dışı barut kaçakçılığı yapmakla suçladı. Şu anda Teftiş Ofisi’ndeki tüm belgelerin Su Bey’in gözünden geçmesi gerektiğini bilmelisiniz. Bu gerçekten de ağır bir suçlama; eğer bu yanlış bir suçlamaysa böylesine ağır bir suçu sarayın bir yetkilisinin üzerine yıktığı için Teftiş Ofisi’nin kabiliyeti sorgulanacaktır. Eğer doğruysa, belgelerin doğrudan İmparator'un masasına sunulmasının düşmanı önceden uyaracağından korkulur. Bu nedenle Su Bey belgeleri alıkoydu. Kişiliğini göz önünde bulundurunca bu acizane onun bizzat soruşturmaya gittiğini düşünüyor."


        Chu Mingyun'un yüzü hafifçe soğudu. "Tan Jing'i barut kaçakçılığı ile suçlamak mı?"


        Qin Zhao'nun da yüzü değişmiş, Yan Ye'ye dikkatle bakarak devam etmesini bekliyordu.


        "Evet." Yan Ye onun tepkisi karşısında bira şaşırarak devam etti: "Bu arada, garip bir şey var. Nazır Tan’ın kaçakçılığı son bir iki güne has değil. Bunu gizlice yapıyordu ve hepimiz buna göz yumduk. Ancak daha sonra neden büyük miktarda barut kaçakçılığı yaptığı belli değil."


        Chu Mingyun'un parmak uçları masaya vurdu, gözleri çakmak çakmak oldu.


        Tan Jing ile yaptığı barut işi uzun zaman önce bitmişti. Batı banliyöleri patlatılmıştı ve sel baskını orayı temiz bir şekilde gömmüştü. Bu olay sonuçlanmışken Tan Jing böyle bir karmaşa yaratmayı nasıl başarmıştı? Biri başkentteki işine mi karışıyordu?


        Yüz ifadesi hiç değişmeden şöyle dedi: "Bizzat soruşturma mı? Su Shiyu nasıl soruşturmayı düşünüyor?"


        Yan Ye bir an düşündü ve "Bu acizanenin başmüfettişe teslim edilmeden önce gördüğü suçlamada yakın sırdaşının sözlü kaydı var gibi görünüyor. Şehrin batısındaki depoya tüm insanlarla olan ilişkilerine dair çeşitli belgeler yerleştirildiğini söylüyor. Su Bey gidip bu belgeleri almaya çalışıyor olabilir." dedi.


        Chu Mingyun haritayı tokatlayarak kapattı. Ayağa kalkıp cübbesini düzeltti ve "Pekala. Gidebilirsin." dedi.


        "Ne?" Yan Ye hayret içinde ona baktı.


        Chu Mingyun göz ucuyla ona bir bakış attı. "Sana eşlik etmemi mi bekliyorsun?"


        "Ne münasebet, ne münasebet." Yan Ye kekeledi. "Sadece… Chu Bey’in aklında ne var?"


        "Birdenbire Su Shiyu'yu göresim geldi. Onunla buluşmaya gidiyorum." dedi Chu Mingyun.


        "...Ha?"


        Ama siz sabahki divanda görüşmemiş miydiniz?


        Chu Mingyun sabırsızlıkla ona baktı. Yan Ye kendisi için en iyisinin ne olduğunu bilerek hemen oradan ayrılır. Chu Mingyun ve Qin Zhao bakıştılar. Atlarına binmek üzere konuttan çıkıp hemen şehrin batısına yol aldılar.


        Qin Zhao her zaman Tan Jing ile iş görüşen kişi olmuştu. Doğal olarak yolu biliyordu. Depo Changan’ın batısının sınırındaydı. Uzaktan bakıldığında, ıssız ve ruhsuz bırakılmış gibi yabani otlarla kaplanmış ve terk edilmiş bir yer olarak görünüyordu. Bununla birlikte ne kadar sıkı korunduğunun farkındalardı.


        Qin Zhao doğal olarak içeri girmeyi teklif etti ancak Chu Mingyun "Su Shiyu ile başa çıkabilir misin?" diyerek onu engelledi. Chu Mingyun deponun yerleşimini ve muhasebe ofisinin yerini sordu ve Qin Zhao'ya Su Shiyu'nun ilk önce ayrılmaması için gölge muhafızları alarak kendilerini gizlemeleri talimatını verdi. Hemen sonra bir anda duvarların üzerinden geçti.


        Depo çok sessizdi, sadece ara sıra devriye gezen muhafızların ayak sesleri duyuluyordu. Chu Mingyun birkaç muhafız grubundan ustalıkla kaçtı ve zihninde araziyi değerlendirerek yol boyunca ilerleyip muhasebe ofisine gizlice girdi. Pavlonya ağacından yapılmış çekmecedeki hâlâ sağlam duran küçük pirinç kilidi inceleyen Chu Mingyun kilidi kırıp bir kenara attı. Çekmeceyi açtığında ise içinin boş olduğunu gördü.


        Su Shiyu gerçekten de ondan bir adım öndeydi.


        Chu Mingyun doğruldu ve kaşlarının arasını ovuşturdu. Muhasebe ofisinden çıktı. Biraz düşündükten sonra arkasını dönüp hazineye doğru yürüdü. Ancak yüz adım kadar sonra belli belirsiz bir insan nefesi duydu. Sessizce gülerek onu takip etti.


        Su Shiyu hazinenin kapısını iterek açtı ve aniden durdu, sonra şiddetle geri döndü. Soğuk bir hava yayarak hançerin kenarını çıkarmak üzere elini kolunun arasından kaldırdı ancak eyleminin ortasında birinin bileğini tutmasıyla engellendi. Belli belirsiz tanıdık bir yüz belirdi. Hançerin bıçağından sadece yarım parmak uzakta bir gülümseme ortaya çıktı. "Vay, Su Bey.”


        Su Shiyu biraz şaşırdı. "...Chu Bey?" Elini geri çekti, bıçağı gizlemek için hançeri tekrar avucunun içine bastırdı fakat gardını düşürmedi. "Az önce beni takip eden kişi siz miydiniz?"


        "Benden başka birini mi görmek istiyorsunuz?" Chu Mingyun kaşlarını kaldırarak gülümsedi.


        “Chu Bey’in burada ne işi var?” diye sordu Su Shiyu.


        "Sizin için gelmiş değil miyim?" Chu Mingyun ona baktı, kasten içini çekti ve yavaşça şöyle dedi: "Daha önce yolda tesadüfen Su Bey’in figürünü gördüm. Sizi selamlamaya fırsat bulamadan bir anda kayboldunuz, bu yüzden sizi takip etmek zorunda kaldım. Sizi bulmak için çok uğraştım. Sizinle birkaç kelime daha konuşma fırsatını değerlendirebileceğimi düşündüm. Sizi bu kadar ürkütebileceğimi düşünmemiştim." Durakladı, gülümsemesi derinleşti. "Eğer daha yavaş olsaydım korkarım o hançer çoktan alnıma saplanmış olurdu."


        "Çok mütevazısınız. Chu Bey savaş meydanında ölümler görmüş bir adam. Benim kendimi korumam için yaptığım bu küçük numara sizi nasıl aşabilir? ‘Eğer’ diye düşünmeye gerek yok.” Su Shiyu hafifçe gülerek hançerini tekrar koluna aldı. "Ancak Chu Bey sadece bana birkaç kelime söylemek için mi beni buraya kadar yakından takip etti? Bu gerçekten de sizin tarzınıza benzemiyor."


        "Sizi özledim ve bu yüzden size yaklaşmak için bir fırsat kolladım; çok doğal değil mi?"


        "..." Su Shiyu kaşlarını çattı. Nihayetinde ağzını açmadan edemedi: “Chu Bey... ben bir erkeğim. Böyle oynamak size garip gelmiyor mu?"


        Chu Mingyun kaşlarını hafifçe kaldırdı, gülümseyen bir tonla, "Bence bu iyi bir şey. Üstelik benimki gibi ateşli tutkularla dolu bir kalbe sahipken... bu nasıl alay olarak değerlendirilebilir ki?"


        "Sormadım sayın." Su Shiyu sözlerini kesmek için elini kaldırdı, amansızca arkasını döndü ve hazineye doğru yürüdü. Sadece arkasındaki ayak sesleriyle birlikte kendi ayak seslerinin sesini duydu. Su Shiyu dudaklarının köşeleri seğirdi. Sonuçta elinde olmadan iki kelime kaçırdı: "Yuan jia*."


        [冤家: Üç anlamı var; ilki sevgiliye takılan bir lakap; ikincisi genel olarak nefret eder gibi görünüp seven, ona sıkıntı veren ama onu bırakamayan biri; üçüncüsü ise bir düşman anlamına geliyor.]


        "Bu arada…" Su Shiyu aniden, "Chu Bey’in omzundaki yara ne durumda?" diye sordu.


        "Uzun zaman önce iyileşti." Chu Mingyun hazinenin kapısını kapattı. Arkasını dönüp gülümseyerek ona baktı. "Gelip bakmak ister misiniz?"


        Su Shiyu başını çevirdi, bakışları omzunun üzerinden geçip yüzüne düştü, aniden kahkahayı bastı ve "Gerek yok, görünüşe göre et yaraları Chu Bey için hiç önemli değil."


        Ne de olsa yüzündeki deri bile çok kalın.


        Chu Mingyun bir şekilde Su Shiyu'nun ne ima ettiğini anladı.



Tosbağa Notu:

Yüz/deri kalınlığı utanmazlıkla doğru orantılıdır.