Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 194: 1992-2020 64

 

Pek çok ileri geri eylemin ardından hem Küçük Elma'nın hem de Lian Qiao'nun yaraları düzgün bir şekilde sarılmıştı.


Küçük Elma'nın sırtında aç hayaletin irin ve kanıyla aşınan yaralar çok korkunç görünüyordu ama neyse ki irin ve kan zehirli değildi -ya da en azından dokunduğunda öldürebilecek türden büyük bir zehir değildi. Küçük Elma uzun bir süre endişeyle bekleyip de hala hayatta olduğunu gördüğünde aniden hayatın yeniden umut dolu olduğunu hissetti.


Gün neredeyse doğmaya başlamıştı fakat üçünün de uyumaya niyeti yoktu.


O gece yaşanan şiddetli çatışma her iki yetişkinin de vücudunu renkten renge sokmuştu. Lian Qiao, Küçük Elma kadar kötü yaralanmamış olsa da, aç hayaletten aldığı ısırıkla sağ omzu yaralanmıştı. Şiddetli savaş sırasında adrenalin patlaması yaşadığından hiçbir şey hissetmemişti. Artık sakinleştiği bu sırada omzundaki bir parça etin kaybolduğunu ve kolunun tamamının iyi hareket edemediğini fark etti. En ufak bir hareket bile ağrıya neden oluyordu.


İkisi Xu RenDong'dan farklıydı. Bir günün bir yıla dönüşmesinin akış hızı onlara işlemiyordu. Bu nedenle yaralarının iyileşmesi örnekten çıkana dek mümkün değildi.


Bunu düşünen Küçük Elma'nın yüz ifadesi ciddileşti.


Lian Qiao onu kayıtsızca teselli etti. "Sorun değil. Zaten levyemiz var. Elimizde büyülü bir hazine varken neden korkuyorsun?”


RenDong da “Hm. Birkaç gün içinde ben de büyüyeceğim. Sizi koruyabilirim." dedi.


Küçük Elma o sırada üç yaşından biraz büyük olan küçük RenDong’a baktı. O kadar duygulandı ki gözlerinden yaşlar boşandı. Çok geçmeden karışık duygularla şöyle düşündü: Acaba senin büyüyeceğin güne kadar yaşayabilecek miyim!


Lian Qiao "siz" kelimesini duyduğunda bunun kulağa çok sert geldiğini hissetti. Dudaklarını kıvırıp konuşmaktan kendini alamadı: “Senin korumana ihtiyacım yok. Bu küçük yaralanma bir şey değil. Başka bir kolumu incitsem bile senden daha iyi durumda olacağım.”


Sözleri aslında öfkeli sözlerdi; RenDong’un Küçük Elma'ya sebepsiz yere aşırı ilgi göstermesine kızmıştı. Beklenmedik bir şekilde RenDong’un beyni bunu ciddiye aldı ve hatta ondan ciddiyetle özür diledi. "Sahiden. Dövüş yeteneğin benimkinden çok daha iyi. Fazla kibirli davranıyorum.”


Lian Qiao: “…”


Hiiii! Neden bu kadar öfkelendim? Ben de senin tarafından korunmak istiyorum ühühüh!


Bu ikilinin bir çırpıda başka bir köpek maması saçmaya başlamak üzere olduğunu gören Küçük Elma gözlerini devirmekten kendini alamayarak konuyu zorla değiştirdi. "Bu arada, Patron RenDong, levyenin ve Budist yazıtlarının aç hayaletlere zarar verebileceğini nasıl öğrendiğinizi açıklayabilir misin? Siz ikiniz sanki elinizde bir senaryo varmış gibi gizemi bir anda çözdünüz. Düşünce zincirinize ayak uyduramadım. Şu anda bile kafam karışık."


Onun bu sorusu aslında Lian Qiao'nun da merak ettiği şeydi. Ancak Lian Qiao RenDong’un bir sebepten ötürü açıklama yapamadığını zaten biliyordu. Şu anda RenDong’un yüzünde bir çaresizlik parıltısı görünce yine de bir şey söylemek istemediğini anlamıştı. Bu yüzden Küçük Elma'ya karşı kasıtlı olarak kötü bir ses tonuyla, "Yattığın yerden örneği geçebiliyorsan yatmana bak, bu gereksiz sözlere ne lüzum var?" dedi.


Küçük Elma: “…” Kendi vücudundaki yaralara bakmak için başını eğdi. Götünü siktiğim, sen buna yattığı yerden örneği geçmek mi diyorsun, ifadesini göstermekten kendini alamadı.


RenDong bir şeyler sezmiş gibi Lian Qiao'ya derin bir bakış attı. Küçük Elma'ya gerçekten cevap vermedi ve dudaklarını sıkıca büzdü.


Küçük Elma ısrarla yalvardı. "Gerçekten sizinle kıyaslanamam, ben aptal ve deneyimsizim. Bu yüzden bana merhamet edip açıklayabilir misiniz? Bu sefer bulmacayı çözmenin anahtarının ne olduğunu gerçekten anlamıyorum. Siz ikinizin son örnekte olmanız önemli değil, benim daha önümde birkaç örnek var! Mümkünse yine de kendi başıma gelişmek istiyorum, yoksa bu sefer yattığım yerden örneği geçersem bir dahaki sefere ölmez miyim?”


Lian Qiao soğuk soğuk homurdandı. "Çok açgözlüsün. Kurtarıldıktan sonra hâlâ çok şey istiyorsun. Bilseydim seni kurtarmaz ve bu sefer ölüme bırakırdım.”


Küçük Elma üzgün görünüyordu. “Akıl yürütme sürecini saklamanın ne anlamı var? Anlatın bana, belki ileride yardımcı olabilirim! Sadece patronun düşünce sürecini öğrenmek istiyorum. Neden benden bu kadar nefret ediyorsunuz?”


İkisi tartışırlarken farkında olmadan şafak sökmeye başlamıştı. RenDong ikisinin önünde çatladı ve ardından yeni yılın rakamları yükseldi.


Küçük Elma: “Unut gitsin, çok cimrisin. Uyumaya gideceğim." Daha sonra ikisini bıraktı.


Lian Qiao da Küçük RenDong'u kucağına alarak odasına geri döndü. RenDong yol boyunca sessizdi. Ancak Lian Qiao kanlı kıyafetlerini çıkarıp omzundaki yarayı ortaya çıkardığında RenDong, "Hala acıyor mu?" diye sordu.


Lian Qiao ilk olarak acımadığını söyleyecekti fakat başını çevirdiğinde omzundaki etin bile ısırılıp koptuğunu ve şu anda gazlı bezden hala kan sızdığını gördü. Acımıyor dese bariz bir yalan olacaktı. Acıyla dudağını büzüp şımarıkça "Acıyor! Çok acıyor." dedi.


RenDong gözlerini indirerek sessiz kaldı.


Lian Qiao onu böyle görünce hemen pişman oldu. Şu anda şımararak ne yapmaya çalışıyordu? RenDong'un kalbini boş yere sızlatmaktan başka neye yaramıştı? Tam sözlerini değiştirip de ‘sana yalan söyledim, hiç acımadı’ demek isterken küçük RenDong'un ona yaklaşarak gazlı bezin üzerinden omzunu nazikçe öptüğünü gördü.


Lian Qiao: “!!!” Her ne kadar gazlı bezin üzerinden ona gerçekten dokunmamış olsa da yüreğinin derinliklerine kadar öpüldüğünü hissetmişti!


Lian Qiao’nun kalbi anında sevinçle doldu ve tıpkı toprak ağasının şapşal oğlu gibi kıkırdadı.


Küçük RenDong sahibinin dizinde itaatle yatan bir kedi gibi onun kollarına girdi. Lian Qiao onun yumuşak saçlarını okşamaktan kendini alamadı, içi anında sevgiyle doldu. Yalnızca tüm canının dolduğunu hissetti.


"Artık acımıyor. Gerçekten acımıyor. Hehehehe.” Lian Qiao memnuniyetle gözlerini kıstı. "Sen gerçekten benim şifalı ilacımsın ki..."


Küçük RenDong başını hafifçe kaldırarak ona karşılık verdi. Dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Görünüşe göre o da bu okşamadan çok keyif alıyordu.


Bir süre sonra bir şeyler düşünmüş olsa gerek ki RenDong gözlerini tekrar açarak hafifçe iç çekti.


"Gerçekten benden şüphelenmiyor musun?"


Lian Qiao: “Hm? Şüphelenecek ne var?”


RenDong: “Senden bir şeyler saklıyorum.”


Lian Qiao başını eğerek bir an düşündü. "Gerçekten de benden pek çok şey saklıyor gibisin."


RenDong'un gözlerinde bir parça hüzün parladı. Dudakları, bakınca insanı hüzünlendiren o türden acı bir gülümsemeyle tekrar yukarı doğru kıvrıldı. "Sana zarar vereceğimden korkmuyor musun?"


"Korkmuyorum." Lian Qiao cevap verirken hiç tereddüt etmemişti.


Cevabını verdikten sonra bu kadar çabuk cevap vermesinin çok yapmacık ve düşüncesizce olduğunu hissetti. Bu yüzden bir an düşündü ve ciddiyetle, "Birlikte pek çok kez ölüm kalım mücadelesi verdik. Eğer bana zarar vermek isteseydin sayısız ölürdüm. Ama sen her seferinde beni kurtarmak için kendini feda ettin.” dedi.


Konuşurken yine gülümsedi. Gözlerindeki şefkat o kadar yoğundu ki neredeyse gözlerinin kenarlarından taşacaktı.


"Şimdiye kadar beni ne kadar sevdiğinin farkına varamadın mı?" Yavaşça RenDong'un yanağını okşadı. "Beni o kadar çok seviyorsun ki yüreğim acıyor."


RenDong bir an için afalladı. Sonra onun kollarından doğruldu ve onu öpmek için başını kaldırdı.


İkisi arasındaki mesafe gittikçe azalıyordu. Lian Qiao'nun görüşü bu yumuşak dudaklardan tamamen etkilenmişti. Bir an için zihni dalgalandı, uzanıp beline sarılmaktan kendini alamadı.


Ancak bu dokunuşun altında açıkça yabancı ve çocuksu bir his vardı. Lian Qiao'nun kalbindeki alarm zilleri anında çaldı.


"Dur!" Lian Qiao RenDong'un dudaklarına bir tokat indirdi. "Ne yapmaya çalışıyorsun?!!"


RenDong şaşkına dönerek "Seni öpüyorum." dedi.


Lian Qiao: “Öpüşmek yok! Henüz üç yaşındasın! Büyüyene kadar bekle!”


RenDong: “…”


Bir anlık utançtan sonra RenDong, "Yüzünü öpebilir miyim peki?" diye sordu.


Lian Qiao: “…” Olmaz değil ama korkarım ki kendimi tutamayacağım!


Lian Qiao kendi içinde çetin bir savaş verdi. RenDong küçük yüzünü hafifçe kaldırmıştı. Yüzü şeftali gibi pembe ve yumuşaktı. O kadar tatlıydı ki görenin içi giderdi. Dürüst olmak gerekirse Lian Qiao'nun bu kadar küçük bir çocuğa karşı herhangi bir kirli düşüncesi olmazdı. Fakat nihayetinde bu ufak bedende saklı olan şey RenDong'un ruhuydu; uzun zamandır aşık olduğu sevgilisiydi.


Onun kendisini tutup tutamayacağı bir kenara, RenDong'un kendisinin de bununla başa çıkabileceğinden şüpheliydi…


Kötü şeylerin olmasını önlemek için haklı olarak RenDong'u reddetti.


RenDong hayal kırıklığıyla dudağını büzerek sordu: "Ya ne zaman sorun olmaz?"


Lian Qiao kayıtsızca, "En az on yedi veya on sekiz!" dedi.


"Tamam." RenDong etli küçük kollarını açıp ona sarıldı. Eşsiz bir bağlılıkla ona yapıştı ve boynuna hafifçe sürtünerek yumuşak bir sesle, "O zaman on yedi yaşıma gelene kadar bekleyeceğiz." dedi.


Lian Qiao: “…” Biraz sakin ol! Böyle sözler söyleme!


Bu halinle önümüzdeki on gün boyunca uyuyamayacak kadar heyecanlı olacağım ah!


Her ne kadar Lian Qiao'nun sevgi dolu bir beyni olsa da sonuçta hala bir örnekteydi ve ölüm yasalarına hâlâ uyulması gerekiyordu.


Gerçekler onun fazla düşündüğünü ortaya sermişti. Sonraki birkaç gün içinde yetimhanede başka hayaletler de ortaya çıktı. Örneğin tuvalete çömelip tuvalet kâğıdı çalan hırçın küçük dişi hayalet yahut beyazlar içindeki sevimli ve başsız, uzun saçlı kadın hayalet gibi. Dikkati tekrar örneğe çevrilmişti.


Elinizde levyesi varken bu hayaletlerle savaşmak hiç de zor değildi. Tuvalet kağıdı çalan küçük dişi hayalet bile levyeyi önünde sallayınca çığlık atıp duvara saklanmış ve bir daha insanları korkutmak için ortaya çıkmaya cesaret edememişti.


Ve RenDong'un yedi yaşına bastığı gün çevreleri hiçbir uyarıda bulunmadan değişti. Üçü de gözlerini açar açmaz kendilerini bir caddede bulmuşlardı. Önlerinde XX ilkokulu vardı. Etrafları trafikle çevrilmişti, ebeveynler çocuklarını çabucak okula götürüyorlardı.


“Yolun ortasında ne yapıyorsunuz?! Babanızın malı mı orası?!”


Huysuz sürücü umutsuzca kornaya bastı.


Lian Qiao ve Küçük Elma bir anlığına şaşkına döndü. yine de ilk tepkiyi Lian Qiao verdi: "Harita mı değişti?"


"Hm." RenDong yolun karşısındaki okulu işaret etti. "Bu benim ilkokulum."


Bu örneğin amacı açıktı; RenDong'u dokuz yıllık zorunlu eğitime tabi tutacaktı.


Ancak kötü olan şey bu okulun çok katı olmasıydı. Kırmızı fular takma zorunluluğunun yanı sıra velilerin çocuklarıyla okul bahçesine girmelerine de izin vermiyorlardı.


Lian Qiao ve kapıdaki güvenlik görevlisi uzun bir süre çıkmaza girdi. Karşı taraf geri adım atmayı reddediyordu. RenDong kolundan çekiştirerek sokağın sonunda şüpheli görünen çürük bir bina olduğunu, ekipmanlarını getirip orayı keşfetmesini, belki de bir yan hikayeyi tetikleyebileceğini söyledi.


Lian Qiao gözlerini kaldırarak ileriye baktı. Gerçekten de sokağın sonunda, uzakta, kasvetli görünümlü gri bir bina duruyordu. Epey perili gibi görünüyordu.


Yeni harita onda çöp toplama arzusu uyandırmıştı. Ellerini ovuşturup harekete geçmekten kendini alamadı. Ama sonuçta RenDong için çok endişeleniyordu. Okula levyeyle gitmesi konusunda ısrar ediyordu.


RenDong kendisine aval aval bakan iki güvenlik görevlisine baktı ve alnını tutarak, "Bunun uygun olduğunu düşünüyor musun?" diye sordu.


Lian Qiao: "Ya ne yapacağız?!"


RenDong bir an düşündü, ona eğilmesini işaret etti, kulağına yaklaştı ve "Okulun etrafına bak, gizli kapılar var mı öğren ve sessizce içeri girip beni bul." dedi.


Gizli kapılardan okul bahçesine gizlice girmek mi? Öğretmenlerinin ve sınıf arkadaşlarının arkasından RenDong ile özel bir görüşme yapmak mı?


Çok heyecanlı!


Lian Qiao bunu düşündüğünde heyecanlanmaya başladı. Dudakları bir anda kıvrılarak bir gülümseme sergiledi.


Bu dayanılmaz ifadeye tanık olan Küçük Elma içinden azarladı: Bunu yaptığın için üç yıl hapis cezasına çarptırılacağını biliyor musun? Canavar!


RenDong’un aklına sokması üzerine Lian Qiao okulun etrafını dikkatlice araştırdı ve gizli kapıyı buldu.


Aslında buna bir gizli kapı denemezdi. Yalnızca okul bahçesinin yanındaki kırtasiyenin arka kapısıydı. Kırtasiyenin sahibi çok iyi kalpli bir insandı. Lian Qiao'nun okuldaki ilk gününde küçük oğlunu görmesi için arka kapıyı açacak kadar nazik ve cömertti.


Lian Qiao içeri girip şöyle bir baktığında küçük RenDong'un sınıfta iki küçük eli itaatkar bir şekilde dizlerinin üzerinde olarak oturduğunu ve dikkatle dinlediğini gördü. Kalbi birdenbire bir babanın keyiflenmesi hissiyle hızla çarptı.


Oğlum sonunda ilkokula başladı ühüü…


RenDong'un güvenliğini teyit ettikten sonra Lian Qiao RenDong'un ayrılmadan önce söylediği şeyi hatırladı. Daha sonra çekilerek Küçük Elma ile birlikte sokağın sonundaki harap binayı keşfetmeye gitti.


RenDong’un bu kez yine tam on ikiden vuracağı hiç aklına gelmezdi. Bitmemiş binada aslında bir dilenci çetesi gizlenmişti. İkili, sefilce istismar edilen küçük dilenciyi kurtardı ve karakola giderlerken beklenmedik bir kişiyle daha karşılaştı.


Keşiş!


Sutra okuyabilen! Canlı bir! Keşiş oyuncu!


Bu gerçekten bir hazineydi.


O öğleden sonra Lian Qiao RenDong’u okuldan almaya gittiğinde daha okul kapısından çıkmadan heyecanla ona gün boyunca kazandıklarını anlattı. Sonunda içini çekti. "Söylediğin her şey doğruydu. Küçük Elma'nın dediği gibi elinde gerçekten bir senaryo yok, değil mi?"


RenDong: “…” Konuşmaya cesaret edemeyerek sessizce gökyüzüne baktı.


Lian Qiao kendi kendine mırıldandı. "Ama önceki örneklerimizin hepsini de geçmesi çok zordu. Her biri diğerinden daha kötüydü. Elinde senaryo varken bile böyle oynuyorsan bu çok kötü olduğun anlamına gelir… İmkansız, mümkün değil…”


RenDong: “…!!!”


Yedi yaşındaki çocuğun yüzünde sanki az önce bok yemiş gibi bir ifade belirdi. Sanki boğazına bir ağız dolusu kan düğümlenmişti gibiydi, ne tükürebiliyor ne de yutabiliyordu.


Boğulup ölecekti.